Thursday 20 January 2011

daral anda paslaşmadan

sana ihtiyacım var blog! tam da dün, sayfaları biten bir günlük benzetmesi yapıyordum. içimde bir şekilde tam bir fikirdi bu bitiş. bitti işte ne var? bitti. olduğu gibi bitti. planlanmadan, geldiği gibi. bitmeyeceğini düşünmüyordum herhalde. e bitti işte tamam. bunu telaffuz edince mi rahatsız etti seni?
ama yazmam lazım. zaten son zamanlarında da yazmıyordum... pek yazmıyordum evet. ama fena sıkıştım. ne biliim bi yere sıkıştım işte! lanetlenmiş gibi aynı anı yaşar durur gibi. hep aynı cümleler akıyor beynimden kulağıma... bazen ağzımdan geçerek... lanet bu. ve hep aynı cümleler. bu tekrarın hayal meyal farkındayım. korkutucu olan, buna bir bağımlılık geliştirme riskim. böyle bir risk var mı bilmiyorum. olabilir... korkutucu... sıyrılamıyorum ve bunu da hep söylüyorum. sonra aklıma gelen bi sürü saçma oyuncakla bertaraf ediyorum bu panik hissini. böylece tekrar, tekrarlarımı yaşamak için temiz bir alan açılmış oluyor. yani her gün sayfalarına aynı şey çizilmiş bir resim defteri gibi. daral anda paslaşmadan. bilmiyorum. konuşmadan düşünmeden istiyorum. ne istiyorsun?
öle diil. konuşmadan düşünmeden istiyorum... anadın mı?

sanmam. anlanıcak bir nokta diil bu. olsa, böle olmazdı. anlardım sen bile anlardın ve başka bişey yazıyor olurdum hatta yazıyor olurdum, şu an yazmıyorum şu an sayıklıyorum.
tee ne ara tasarladığım iç içe geçmiş karanlık kutuların içinde dolanıyorum sanki. yolculuk çizgiselse kutular çok benzer yok değilse belki de aynı kutuların içinde kaldım çıkamıyorum. falan herhalde.
ya kutudan başka bi tasarımın olmaz mı? olasa? olasa ya. ya da durunca ne oluyor bi baksana ya? bakasana ya? durmak daral mı getirtiyo?
hm?
biraz?
biraz.

ama değil belki de.
ben bişey demiyorum. önermiyorum yani birşey. tam diyoruz carpe diem, bu sefer de daire çizmek trajik değil mi? olmaz mı?
çembering. ol dı taym. yolu bilmeden. daire çizersen yol mu kalır? yol yok daire var. yol olsa ileri geri yukarı aşşaa, o zaman tanırsın geçtiğin yoldan tekrar geçiyorsan ama daire çizerken böyle değil. ancak ve ancak daire çizdiğinin farkında olabiliyor insan ama dairenin nersinde olduğunu bilmek söz konusu değil. daire daire işte başı sonu ortası yok ki.

gökçe şimdi atlicam tekellekten kendimi intaar etçem boğcam çamaşır suyu bi bardakta kaşıknan kalbimi söküp karıştırıcam suyu yani ha.

ben bugün kırk liraya çirkin ama siyah bi ayakkabı alıcaktın nooldu o?
ha numarası yoktu dii mi e öteki dükkana bakıcaktın?
evet.
e nooldu o?
işte... geçti.
halbuki iyi gelicekti.
in yor şuuz.


şuursuz şuuz. seni seviyorum.
blog. valla bişi var. var ve seni seviyorum.
pekiştirme sıfatına ihtiyaç yok zaten hepsi delikli deşikli artık.
liğme liğme pekiştir!

kıçım uyuştu daraldan. ben gidiiim.
e nolucaz?

bilmiyorum bi çaresine bakıcam.


belki bi başlık olur.
ha?
neyse

seni özlüyorum

kendimi özlüyorum

kahretsin

kapak sayfası

Thursday 6 January 2011

KENDİMİ GÖZETLİYORUM BLOGU BİTTİ

taze bitti.
hayatın kaderin internetin yani googleın bana verdiği fotoğraf alanımı tüketmişim.
dolayısıyla bu blogu burda sonlandırmak durumundayım.
yeni bir blog açıp adını da "kendimi gözetliyorum iki"
veya "herşeye rağmen kendimi gözetliyorum"
ya da "hala kendimi gözetliyorum (hadi biraz da başkalarını gözetliyeyim)"
koyabilirim tabii.

bilemiyorum..

bakarım canız.


şimdilik elveda.





bitti.

uyu üç - küçük adam


uyu iki - simba



uyu bir



şahane kek yapıyorum




hiç yalan değil