Saturday 29 November 2008

Alice in Wonderland XXX

1976 yılında Bud Townsend denen Amerikalı adam ve ünlü porno filmi prodüktörü Bill Osco, Alice Harikalar Diyarında'nın porno versiyonu çekmiş. Yapıldığı sene itibariyle özgür seksi savunan ve bunu tutucu bir bakış açısına sahip ergenlikten yeni çıkmış bir kızın büyümesi, bedenini ve cinselliği tanıması üzerinden anlatan komik bir müzikal porno. Aslında porno demek doğru mu bilemiyorum çünkü tam da bu seks oyunlarını, 'aşk'ın bir parçası olarak sevgi dolu ve barışçıl biçimde gösteriyor. 1976 zamanları tabii aşk, seks, çiçekler, güneş..ooh herkes sevişiyor ne güzel..Oyunculuk yok bile ama herkes pek hoş.
Garip bir şekilde bu tutucu dünya ile özgür, açık dünyanın birlikte var olabileceğini savunuyor(muş gibi geldi bana film). Çok basit: Seks ve seks oyunları seni kirletmez küçük kız sen artık büyüdün, zevk aldığın şey iyidir, kendine güvenmeyi öğren.
Filmin torrenti işte burda:

Alice in Wonderland






(bu arada torrent iyi bir buluş ben çok ısındım. indirilecek şeyi (müzik, film her neyse) google'da 'torrent' diye aramadan evvel bir ön program indirmek lazım:
Mac için transmission ,
Mac olmıyanlar için de utorrent adlı programı indirmek lazım.)

Friday 28 November 2008

Incroyables Cétacés! (MNHN)*

Incroyables Cétacés, Paris Doğal Tarih Müzesi'nin şu anki geçici sergisi. Deniz memelileri (balinalar ve yunuslar) üzerine kocaman bir sergi. Unutmamak ve yazmak istedim çünkü gerçekten çok iyi hazırlanmış bir sergi. Gerek içerik olarak gerek tasarım olarak herşey düşünülmüş. Bu kocaman deniz memelilerinin atalarının nerelerden geldiği ve nasıl olabileceklerinin epey başarılı 3D simulasyonlarından, fosil ve iskeletlerine, nasıl iletişim kurdukları, nasıl üreyip neyle beslenip ne kadar yaşadıkları; tarihte nasıl mitlere sahip oldukları, ne zaman ne kadar ve nasıl avlanıldıkları ve bununla ilgili tehlikeler, yapılan vahşetler, nesli tükenen türlerle ilgili bilgilere, av yapan milletlerin bu işlerden sorumlu yetkilikeriyle yapılan röportajlarına ve verilen şıklardan seçerek kendi fikrini de belirtebildiğin bir bölüme kadar giden epey geniş kapsamlı bir sergi. Fransa, anladığım kadarıyla müzecilikte olduğu gibi ve sergi tasarımı bakımından da epey sağlam.

Incroyables Cétacés, büyük bir sergi ama sunumu öyle iyi yapılmış ki, imkanlar öyle iyi kullanılmış tüm detaylar ince ince düşünülmüş ki hiçbir köşesi ne sıkıyor, ne tekrar ediyor, ne de yoruyor. Çoğunlukla interaktif bir sergi, çocuklar için düşünülmüş epey eğlenceli oyunlar var: örneğin kulaklıktan gelen seslerin, karşıdaki dokunmatik ekranda görünen balina ya da yunus türlerinden hangisine ait olduğunu bulmaya çalışmak; insana göre hangi deniz canlısının ne kadar derine gidebildiği ve ne kadar süre nefesini kullanabildiğiyle ilgili sayısal bilgilerin olduğu köşedeki koca kronometreye basarak kendi nefes dayanıklılığını da ölçebilmen ya da koca balina maketlerinin ağızlarının içine elini sokabilmen gibi birçok eğelenceli şey. O alıştığımız, gösterip de vermemeyen sergi anlayışındaki 'lütfen el sürmeyiniz' gibi ibarelerin olmadığı, herşeyi elleyerek merakını giderebildiğin sergilerden..Benim gibi herşeyi elleme ve burnunu sokup koklama ihtiyacı duyan bir çocuk için ideal! Sunulan bilgiler, veriler geniş bir araştırma ürünü ve çeşitli yerlerden toparlanmışlar; kullanılan görsel ve taktil elemanlar da epey emekle yapılmış. Ayrıca belirtme gereği duyuyorum ki Fransa'daki müze ve sergilerde alıştığım şeyin dışında bir özellik olarak, verilen her tür bilginin bir de ingilizcesi bulunuyor bu sergide ilk kez! Tebrik ediyorum nihayet! Gerçi onlar bunu yapana kadar, ben zaten sergileri anlayacak kadar fransızca öğrendim ama gene de saolsunlar (hatırlıyorum Yakup'la konuşmuştuk bu meseleyi, ben ona 'yauu koskoca Pompidou müzesindeki kocaman Dada sergisinin hayvan kadar kitabı sadece fransızca mı basılır yuh beea!' dediğimde o da bana 'hiheh! ben onun için tedbir aldım, onları anliicak kadar fransızca biliyorum!iheh!' demişti. ben de onu diyorum şimdi işte 'iheh!')

Aşağıdaki linkten, sergiyi interinet üzerinden gezbiliorsunuz ve sergide oynanan tüm oyunları aynen oynayabiliyorsunuzzz, buyrun:


Incroyables Cétacés!





...Sergiden, nehir yunusu diye birşeyin de olduğunu öğrendim! Fotoğrafların ilki Amazon'daki pembe yunuslar, ikincisi de Ganj Nehri'nden bir yunus arkadaşımız.





..Ve ayrıca serginin, eğitilmiş balina ve yunuslarla ilgili olan kısmında, bazı saçmalıklardan bahsediyordu. Bunlardan en çok güldüğüm ise 'barışçıl ve gülümseyen yunus'la ilgili olanı oldu:
"yunusların 'gülümsüyor' olmasının aslen anatomik bir özellik olduğu su götürmez bir gerçektir; öte yandan bazı dalgıçların, boğulmaktan yunuslar tarafından kurtarıldıkları dolayısıyla yunusların barışçıl ve yardımsever olduğu sanrısı ise tamamen onların, boğulma tehlikesi sırasında içinde bulundukları derinlik sarhoşluğu dolayısıyla algılarının sağlam çalışamamasıyla ilgili olarak ortaya çıkan saçmalıklardır"

(ahahaha bak hala gülüyorum zaten!ahehahehhehaheh)(Free Willy! haaaaaahahahahahaha)




*MNHN: Muséum national d'Histoire Naturelle

Thursday 27 November 2008

haydi koşuyağ

haydin goşuyağ!Proğosyenel koşu takımları aldım. Harika görünüyorum bu dehşetengiz taytlarla. Kendime bakmadan izlemeye doyamıyorum, koşup duruyorum. Bu arada Şubat'ta İstanbul'a dönüyorum. Temel-li.

Wednesday 26 November 2008

rüya rüya rüya!

rüya rüya rüya! evet olan şey bu! erken kalkmak istesem de erken kalkıp tekrar uyuyup tekrar bir demet rüya görmek! manyak rüyalar! yazamam bile! sonra tekrar tekrar tekrar tekrar! alternatif bir yaşam oluşturduğum için kendimi şanslı saymalıyım. bu benim kendi kokumla yaptığım ve sadece kendime ait bir uyuşturucu gibi. aslında hatırladığım rüyalara bakalırsa hiç uyuşturucu da değiller. çok saçma sapan şeylerin üstesinden rüyalarla geliyorum. kendim için kendime klan kuracağım ve kendim ve replkalarından başka üyesi olmayacak. Kendim ve (şimdilik)8 replikası. bi görebilsem 8ini de, gerçekten görebilsem! görmek için ayna gerek. hareketli aynaya film denir.

Tuesday 25 November 2008

nan

Tam da koyu mavi buruşuk bir kumaşa, sarı iplikle cenin dikiyordum ki...ah ama ben ne yapıyorum burda? şu anda çıkıp koşasım koşasım koşasım var. Karanlıkta görmemek rahatsız etmeseydi, görmeye çalışmak zorunda kalmasaydım çıkardım donsam da. Hakkaten şu anda bana iyi gelebilecek tek şey koşmak. Ay kendimi de yırtmam gerek şu plazmik durgunluğun içinden çıkabilmek için sanki.

-- yahu sana ne sen bırak seni sen işine baksana. Dik ne sikim dikeceksen hadi..

- harikasın gökçe be, ne motivasyon sahiden? ağzındaki, yarısından fazlası kül olarak kalmış sigaran ve pis sakallarınla

-- beyaz faneila

- evet..

-- ..hyır demek istediğim (babam gibi konuşacak olacağım ama) hemen şu gece değiştirebileceğin bir kaderin olmadığına göre, ertele kafandaki darlığı ve işine bak işte!

- ya sikicem gökçe! ne işi?? sorun da bu! ne işi?? hangi iş? iş nedir? benim işim nedir? benim 'olay'ım nedir? neyim ben ne istiyorum ki ben? ne istiyorum n'apıyorum? istediğim şeyi mi yapıyorum? bilinçli miyim bilinçsiz miyim?

-- tıh.

- ne tıh? bilinlinçsiz bile mi değilim?

-- sen arada kaldın gökçe. ama bu böyle gidecek. masal arıyacaksın kendine..hep yaptığın şey. başka insanları ya da suretlarini de alet edeceksin..uyuşturucu model, son kullanma tarihine kadar. olur da erken biterse, zorlanacaksın ama derhal başka bir yere yönelteceksin renkli sıvılarını. yeni bişey mi söylüyorum? hayır!

- hayır! ama ee yani? olmam gereken birşey mi var? benden beklentisi olan birileri var mı? (yani benim umrumda mı böyle bir şey olması?) benim kendimden beklediğim birşey var mı peki?

-- gökçe bu yazı git gide daha da sıkıcı olmaya başlıyor, ben olsam okumam da yazmam da, canım şu an kurabiye ve sütlü kahve istedi pow wow'a gidelim mi?

- dur be! adi! vıcık şey seni! iğrençsin be! bugün gittiğim evde kan revan olana kadar dövülme fantazim senin üzerineymiş herhalde! evet dayak yemek istedim bugün ben. bu ne demek biliyor musun?

-- hm evet biliyorum. tam da sendin dayak yemek isteyen. çekeceğin acıyı hayal bile etmeden. o bile sürpriz olsun istedin. uyuşup tekmeleri duymak istedin falan hatırlıyorum. bunun anlamını ikimiz de biliyoruz..

- evet..

-- hahahah!

- ne?

-- aklıma birşey geldi!

- ne?

-- sen diyorum. herşeyi bırakıp pornocu olsana

-

-- öhhö..

-

Friday 21 November 2008

KAR KAR KAR KAR KAR KAR

Senenin ilk karı düştüüüü!
bu akşam!
saat akşam 8'de!
20:00!

Ooouuh! Ich Aaaarmee! :(

Birkaç gündür içimde hoş kokulu bir rüzgaarrr dolanıyor...Keşke bir arkadaşım olsa da şu (siktiğimin) Augsburg(un)'da, akşam arıyıp 'hadi gel bizim mahalledeki (misal) şu küçük italyan/ispanyol/alman Barına gidip birşeyler içelim ha ne dersin?" diyebileyim, o da öyle sıradışı bir alman olsun ki bana "aa tamam oluur" deyip gelsin...Falan :(
Yok arkadaşım burda hem de hiç. Hakkaten diyorum.
Bir tane var Simon fakat o da her Alman gibi herrr zaman çoook işi olan meşgul biri. Onun dışında bana uğradığı zamanlar da mutlaka içini boşaltmak, dertlerini anlatmak istediği zamanlar oluyor. Dünyanın neresinde olursam olayım bu 'dert dinleyen hafif-psikolog (hafif-meşrep)' durumundan çıkamıyorum belli ki...hohh...Ben de dinliyorum tabii ne yapayım...Sıkıcı sıkıcı konular...Duruma göre çok sıkıldıysam sadece kafa sallayıp duymak istediği şeyleri söylüyorum; daha da sıkıldıysam o zaman duymak istemediği şeylerle iki tokatlıyorum, zaten ne yapsam iyi geliyor ve gidiyor çocukcağız. Aaa ama karşılığında bana yeni müzikler dinletiyor hakkını yemiyeyim...

İşte bu Almanlar diyordum hep çok meşguller. İtalyan bir kız 'amaan çok işim var çok işim var deyip duruyorlar, halbuki onların iki haftada yaptığı şeyi biz İtalya'da iki günde bitirip teslim ediyoruz peeeh' demişti, ki bu yorumu bir Türk'ün ağzından duymanın da yadırganacak bir tarafı olmazdı hani. Biraz doğru biraz da 'Türk' bi laf bu elbet ama bu konuyu açmayacağım zira çok sıkıcı noktalara gidip tıkanabilirmişim gibi hissediyorum o yüzden ben yalnızlığıma ve hayallerime geri döneyim.
Evet...
Evime çok yakında üç tane gitmek istediğim minik barcağız var. Biri epey eski bir bar, tabii ki gene italyan yemekleri olan genellikle 30 - 40 yaş arası Alman'la dolan bir bar. İkincisi Tapa diye zannedersem İspanyol efektli bir bar (o da ne demek şimdi?!) oraya daha gençler gidiyor, şeker bir yere benziyor. Üçüncüsü de 26 - 48 yaş arası Alman'ın, tıkışıp içmek için gittiği çok küçük komik-saçma sapan bir bar. Bu üç barın ve evimin araları onar metre falan.

Yani bak (schau mal) aslını söylemek gerekirse Augsburg'da zaten -takdir edersiniz ki- gidilecek yer yok gece hayatı namına. Hepsi sıkıcı. Neden? Çünkü bu barların tek aktivitesi müzik (gerçi şurda köşede gündüzleri kafe restoran olaraka çalışan ama geceleri üst katındaki ışıklardan ve tavandan zemine kadar indiğini düşündüğüm borudan anladığım - ya da anlamak istediğim - kadarıyla striptiz falan yapıldığını düşündüğüm bir yer var ama. Neyse) ve gel gör ki çalan müzikler de çok sıkıcı ve hep aynı. Ama...Artık bu şehirde yaşıyor olduğunu farkettiği zaman bünyen, 'belki de' diyorsun, 'belki de o kadar kötü değidir yahu..' Sarımsı cılız bir ışık görünüyor uzaaaklarda. Yalanlara kanmak istiyorsun kararmaktansa. Çok çaresiz bir durum tabi. Neyse.

Yok işte o salak kafelere bile birlikte gidecek hiç kimsem. E git tek başına! Dii mi? Tıh, yok. Biliyorum ben eğer tek başıma gidersem oralara, biriyle gitsem alacağımı düşündüğüm küçücük zevki de söndürecek kadar yavan ve sıkıcı birkaç 10 dakika geçirip içim büzüldükten sonra gerisin geri eve dönerim. İçtiğim bir bardak birşeyin manasız tadıyla ağazımda otururum mal mal odamda. Belki uzaydaki yıldız bulutsularının renklerini falan hayal ederim en fazla...ama gene de çok sürmez...gereksiz...



- YANİE BEEANCE ÇOK ÖNYARGILI BAKIOSON OLAYA YAANEE...NE BİLİİM..SONUŞTA...HERYERDE EĞLENEBİLİR İNSAN YAANEEE BELL'OLMAZ Kİ SONOŞTAAA



(senin o boş kafanı içi su dolu kovaya sokar,dizlerni karnına iter, üçnüzü* birden camdan aşşşaa atarım ha!)



*kafa, diz, kova

cartoonbrew

Cartoonbrew, animasyon dünyasından haberle veren ve bizzat animasyoncuların da yazar olduğu bir blog. Faideli olabilir. Buraya not alıyorum:

cartoonbrew

PES

Pes, Adam Pesapane isimli zannediyorum Amerikalı bir stop-motion animasyoncu ve yönetmen. Kısa stop-motionlar'ı ve reklam filmleri var. Pes'in reklam filmlerini orda burda hep görmüşümdür, ayrıca Lamia Hoca'nın animasyon dersinde de birkaç kısasını izlemiştik.
İşte burda hepsi var:

http://www.eatpes.com







1- Self Portrait
2, 3, 4, 5- Yeni filmleri Western Spaghetti'den fotoğraflar

(Fireş'e teşekkürler bana Pes'in sayfasını gönderdiği için)

Thursday 20 November 2008

Dotbilsarda - Vur/Yağmala/Yeniden

Evet reklam vaktim gelmiş.

Tiyatro Dot yeni bir projeye girişmiş. Mark Ravenhill'in onaltı kısa oyununu sahneye koyuyorlarmış. 8 ay sürecek bir projeymiş Vur/Yağmala/Yeniden, her ay iki ya da üç oyun prömiyeri yaparak en son Haziran ayında tüm onaltı oyunu birden oynayacaklarmış. Etkinliğin resmi web sitesi: (etkinlik de ne uyuz laf. ne demek etkinlik. etkin olan şeylerin durduğu kap. kab. etkinlik olsun. hani böyle 'laf olsun torba dolsun' gibi...resmi web sitesi lafı da uyuz...resmi lafı ne kadar sert...gündelik kullanıma daha uygun olanı yok mudur bunun? gündelik kullanıma uygun şampuan gibi...guud for evridey yuuz)

Dotbilsarda




Haziran'da gidip tüm oyunları göreceğim hatırlat bana...
(kim mi? e sen işte! ne bileyim biriniz hatırlatın işte! sen hatırlat!)

Wednesday 19 November 2008

Monday 17 November 2008

Pisss Almanca öğreniyorum!

Tuvalette ev arkadaşlarımla almanca iletişim kurmaya çalışıyorum.
Ortadaki zavallı iyi niyetli yaratık, odamın asıl sahibi Sophie'nin yaratıklarından biri...ama benimle konuşmamayı tercih etti...kendi bilir...

Sunday 16 November 2008

Schwangau (Ben Ormanda İyiydim 3) IV

Havanın kararmasına kırk dakika kadar vardı, köprüden sonra yukarıya doğru devam eden minik patikadan tırmanarak tepe noktaya çıkalım dedik...Ne manzara



Ben ormanda iyiyim hakkaten de. Nitekim sonra loş bir trende uyuya uyuya, kasvetli almanların yaşadığı karanlık ve durgun Augsburg'a geri döndük yorgun argın. Kalsaydık ya tepelerde...

Ohff...

Schwangau (Ben Ormanda İyiydim-3) - III

1200 ila 1400 metre arası bir irtifaya kadar çıktı yolumuz. Dört saat kadar yürüyüp, karnımızın açlığını giderecek bir yere geliyoruz sandık ama kapı duvardı. Açlık bizi yerken aşağıya inmeye başladık ve Neuschwanstein şatosu'na vardık...

Şatonun arkasında gene Kral Ludwig II'nin, manzarasını çok beğendiği noktya yaptırdığı romntik köprüden şatoya bakış.



Şatonun arkasındaki (köprünün bağlandığı)dağ...



Köprüden aşağıya bakınca görünen manzara.

Schwangau (Ben Ormanda İyiydim-3) - II

Yukarılara çıktıkça sis ve serinlik artıyordu.



ve sonunda 15 Kasım günü Almanya'da 2008 senesinin ilk karını gördük.



Hemen yolun devamında bu meryem analı ağaçla karşılaştık. Ormanda giderken habire insanların izine rastlamak çok sıkıcı birşey. Ormanın ortasında meryem ana köşesine anlam veremedim. Bu ağaca biri kafayı vurup ölmüş müydü acaba? Altında duran dökük bankla tam bir enstalasyon havası veren saççma sapan birşey işte...


Yola devam ettik. Hava soğuk olunca insanın daha sık çişi geliyor. Ormanda olmak bu anlamda çok pratik tabii. Diğer hayvanların, kendinde bir bilgiçlikle alan belirlemek için yaptıkları işi biz (insanlar), kökeni ve tarihi silinmiş bir iç güdüyle yapmaya devam ediyoruz. Ne alan belirliyoruz ne belirlenmiş alanlara müdahale etmiş oluyoruz. Aslında hayvanlar bizi sallamıyorlar da ormandayken. Yani demek istiyorum ki işeyip duruyoruz oraya buraya!

Schwangau (Ben Ormanda İyiydim-3) - I

Dün, havanın güzel olacağının haberini alıp (haberi yahu wedırdan alıyorum. son haberlere göre örneğin, canına yandığımın almanyası enn sonunda kendi havalarına kavuşuyor, bırajıyor bu bir türlü tam soğumayan cıvıl cıvıl güneşli havaları ve düz griye dönüyor! şimdilik, önümüzdeki on gün sırf yağmur var...sırf...yağm...sı...) bunu doğada değerlendirmeye karar verdik. Ekin, Walt Disney'in, şatosu için model aldığı Neuschwanstein şatosunu görmek istediğini (yazık) çocukluk hayali olduğunu söyledi. Eh hadi gidelim dedik ama asıl önemli olan, şatonun etrafında güzel trecking ptikaları olması idi. Şatoyu görmenin yanısıra şöyle bir dolanırdık da!
'Erken gidelim erken gidelim güneş geç doğup erken batıyor bol vaktimiz olsun!' diyerekten bir gittik Schwangau'ya 06:03 treniyle, kapı duvar! Şatolar 10'da, şato bilet gişesi 9'da açılıyor, üstelik koşturarak çıktığımız için açlıktan ölmekteyken birşeyler içecek yiyecek hiçbir yer de açık değil! Neyse biraz dolandıktan sonra bir otelin kafesine girip birşeyler yiyebildik ucuza. Bölgede iki tane şato var.



İkisi de Bavyera krallarına ait. Eski olan Hohenschwangau şatosunu baba Bavyera Kralı Maximilian II, daha yeni olan (Walt Disney'in model aldığı) Neuschwanstein şatosunu da oğul Bavyera Kralı Ludwig II yaptırmış ve fakat gel gör ki fantastik şatosu tamamlanamadan ölüp gidivermiş kral. Çok da güzel yere yapmış şatosunu açıkçası. 900 metre yüksekte, sırtını dağlara ve vadiye vermiş, bir sürü göl ve Bavyera toprağı manzarası gören bir şato. İki şatonun da giriş biletlerinin sekizer avro olduğunu görünce fikrimiz değişti elbet. Yürümeye karar verdik. Ben 'Alpsee' diye bir tabela gördüm ve buraya doğru yöneldim. Hemen yakında Alpsee adında küçük bir göl vardı. Etrafından yürümeye başladık.



Hava soğuktu, Ekin Bey'in bıyıklarında, kutbu keşfeden doğa adamlarının bıyıklarında baş gösteren çiğ damlalarından gördüm!



Bir süre sonra yol 'göl kenarından mı devam etmek istersiniz yoksa daha yukarılara, gizemli orrrrmana mı girmek isterrrsiniz?' diye sordu ve içerlere girmeye, yukarılara çıkmaya başladık.



(Natur Gebiet İsraelit ve orman yolu...)

Karl Valentin

Münih'te Deutschen Theatermuseum'daki Karl Valentin sergisine gittik geçen gün. Bu sene Valentin'in hayatını konu alan bir film yapılmasının üzerine açılmış bir sergi bu.



(Bu, serginin girişinde bulunan bir... ne diyeceğiz buna en şıkından? estalasyon mu?introdakşın hareketli görüntüsü mü?..Neyse ama ben çok başarılı buldum ve videoya çektim. Valentin'in kendi heykeli üzerine yansıtılmış loop eden Valentin suratı)



Karl Valentin, 1882 ila 1948 seneleri arasında yaşamış çok ünlü bir komedyen. Amerika'nın Chaplin'i, Almaya'nın Valentin'i deniyor hakkında...Bir tiyatrosu var, sahne parodileri dışında, fotoğrafla, müzikle, zanaatle uğraşmış. El işleri hakkaten de çok iyi. Oyuncu, yönetmen, produktör... Pek çok sessiz ve sesli filmleri var.

Valentin alaylı bir komedyen. 1912'de Münih'e geliyor ve ilk film stüdyosunu kuruyor. 1914'te ilk sessiz filmini çekiyor: "Der neue Schreibtisch" (Yeni yazı masası). 1923'te Bert Brecht'in yönetmenliğinde "Mysterien eines Friseursalons" (Bir Berberdeki Esrarengiz Olaylar) isimli sürreel komedi sessiz filmini çekiyor. 1929'da ise "Der Sonderling" (kalender)(haha sözlük anlamlarından bulmaya çalışınca insan şaşalıyor tabii, filmi görmeyince: Kalender, kendi bildiğini okuyan, tuhaf adam..hangisi kim bilir...)
isimli ilk sesli filmini çekiyor.

1911'de Münih'te Liesl Karlstadt sahne isimli Elisabeth Wellano'la evleniyor. Wellano ve Valentin birlikte çalışmaya başlıyorlar ve hayatlarının sonuna kadar bu böyle devam ediyor. (Elisabeth Wellano'yu ben nedense Adile Naşit'e benzettim, hem sesini hem kendisini.)



(Solda Karlstadt ve sağda Valentin)


Ben naçizane sessiz filmlerini seslilerden daha başarılı buldum ama bunun sebebi, Ekin'in dediği gibi sesli filmlerinin tam da savaş arifesine ve savaş dönemine rastlaması olabilir. O zamanların korkunç, paspal, gotik, kasvetli komedi anlayışı. Üstelik bir de Alman! Üstüne üstlük bir de Bavyera! Korkunç makyajlar, abartılı gotik kılıklar ve vahşi şakalar...


1948 yılında ise bir soğuk algınlığına tutuluyor. Bir türlü iyileşmeyen hastalığı zatüreeye çeviriyor ve 9 Şubat Rosenmontag*da, buz gibi sahne arkasında ölü bulunuyor.

Resmi web sitesi:

http://www.karl-valentin.de

Benim gördüğüm sergi dışında bir de Münih'te İsartor'da bir Karl Valentin Müzesi bulunuyor.



*Rosenmontag: Almanca konuşulan ülkelerde kutlanan bir gün. Alman karnaval günü.

Friday 7 November 2008

Pearce Sisters

Aardman'dan Luis Cook'un Pearce Sisters animasyonu.
Ayrıca animasyonun web sitesinde Cook'un kendi animasyonunu anlattığı video da pek şeker:

http://www.pearcesisters.co.uk

Wednesday 5 November 2008

Barack Obama

5 kasım 2008
Barack Obama seçildi. 338'e 155.
Değişecek mi şimdi herşey çizgifilm gibi?
Savaşlar bitecek? Su kaynakları bulunacak? Afrika yemek yiyecek? Herkesin işi olacak?
Global warming engellenecek? Türkiye demokratikleşecek?
Ben heyecanlanamadım. Göz yaşları içinde karşılayan arkadaşlarım var bu haberi. Ben bu kadar heyecanlanamktan korkmaya başladım kaç zaman evvel.
...ama yaşasın Obama.

Obama'nın konuşması burda.

ve bu da President Map.

Bu haritada country leader'a tıklayıp 2008 ila 1992 arasındaki kırmızı mavi değişimini az biraz görebiliyoruz.