Tuesday 29 December 2009

silikon taşşak

bu



hayvanlara silikondan yapay taşak yapıyorlarmış.
e yuh.
alıp da kısırlaştırmak yetmiyor,
silikon taşak teknolojisi.
yo aslında konu benim, travesti olmak isteyen kişiye silikondan meme oluyor da silikondan taşak olmuyor olmasını farketmemdi.


ilginç değil mi?

ilginç bence. meme aksesuar o halde, reprodüksiyonu kolayca yapılabilen, hatta reprodüksiyonun da nispeten hissi olabilen.
fakat taşak..
aynı şekilde yapay vajina yapmak da mümkün ve bunun hissinin olması da. sinirleri korunarak..
ama taşak?

kısacası erkekten dişi yapmak mümkün ama tersi...kötü deneme.
en azından denebilir ki nano teknolojiden daha ileri ve komplike teknolojiler gerekiyordur belki de bunun için.

hmmmm..

Monday 28 December 2009

acilen!

acilen bu şeyi yazmam gerekiyordu!
aslında şu an annemin dersinin vize sınavına çalışıyorum ve daha 60 sayfam var.
-bu arada, geçen ders -ve ancak geçen ders, yani son ders- derslerde şimdiye kadar izlemekte olduğum görsellerin bana tanıdık geliyor olması durumuna yabancılaşmamamın çok aptalca olduğunu düşündüm ve hislerim, benim bu dersi daha evvelden almış olduğuma dairdi fakat bilinen bu değildi. transkriptime bakınca gördüm ki bu dersi ben 2006'da alıp, sınavına girmeyerek kalmışım. 2006 vizesi de şubat ayına denk geliyor babamın ölümü de. böylece bu sisli meseleyi çözmüş bulundum sınava girmeden evvel.aferin bana-
fakat öte yandan da önüne geçilemez bir iştahım var! ama hani evde yenebilir herşeye nasıl saldırdığımı performans niyetine izlese biri, kuşkusuz çok ve gereksiz abartılı bulur! durduramıyorum kendimi. sanki içimde canavarlaşan bir kurt var. sanki hamileymişim gibi belki dev bi solcana hamileyimdir. o halde hamile mi sayılırım yoksa içimde kurt mu vardır?
ha?
yani ben koca bir kurta hamile olsam, bana kurdu doğurturlar mı yoksa alırlar mı??
yedikçe yiyesim geliyor, hiçbir zevk almıyorum bundan, sadece ot içmişim gibi soluksuz ve engel olunamayan manasız bir iştah peyda oldu. aynı miyazaki'nin ruhların kaçışı filmindeki yüzsüz gibi. kadıköydeki sokak çocuğuna aldığım sosisliye saldırışı gibi saldırıyorum yemeğe ve amına koyiim ben ne sokak çocuğuyum ne de hamile!

hiç


anlamadım işte.
ben

derse dönüyorum şimdi.

Thursday 24 December 2009

oh olsun

etrafından geçmekte olan her kediyi uzanarak kovmaya çalışan bu adamdan
böyle öc aldım. oh olsun


Monday 21 December 2009

DİKKAT AŞIRI YORUM !



paranoyak fotoğraf analizi no: 98

DİKKAT AŞIRI YORUM !

fotoğrafın ufuk çizgisi, fotoğraf karesini üçte bir noktasından kesiyor.




ufuk çizgisinden aşağıya doğru, dalgaların doğrultusu giderek dönen bir açıyla ufuk çizgisini tekrar ediyor. geride de bulutların ve dağların konumu gene ufuk çizgisine paralel. dalgalar, ufuk çizgisinden dairesel açılarla fotoğraf karesinin aşağısına doğru yankı yaparken fırtınanın, peşine taktığı tüm şiddeti, bulutları ve dağlarıyla benim de bulunduğum yere doğru saldırıya geçtiği hissini veriyor.






ilk dalga çizgisini otuz derecelik bir açıyla kesen çizgi ise (denizdeki iskele ve devamında kara parçasının kenarları)



kadrajın sol alt köşesiyle birleşiyor. bu diyagonal çizgi, eksikliği halinde dalgalarının yönünü ve şiddetini hafifletecek olan monotonluğu yırtıp dinamizm getiriyor.

DİKKAT AŞIRI YORUM !

diyagonal çizginin devamını teşkil eden kara parçasının kenarının, direğin köşesinden dönen diğer kenarı uzatıldığında, kadrajın sağ alt köşesine varıyor.



bu vesileyle oluşan eğik çarpı işareti, -en klişe göndermesiyle- yasak ya da tehlikeli olanı işaret ediyor. bu alana girme diyor. fakat çelişkili bir biçimde aynı zamanda bu çarpının, sağ alt köşede açtığı (fotoğrafı diyagonal olarak gene kısmen üçte bir bölen) alan da






beni izleyici olarak fotoğrafa çağırıyor çünkü bu üçgen alan, fotoğrafın aslında en sakinleyen kısmı; geri kalanından nispeten daha güvenli olan, dalganın öldüğü/durulduğu, suyun sığ olduğu yer.



demir direk, fotoğrafı bir bölü dört noktasından dik kesiyor.



bu direk, fotoğraftaki diğer çizgilerden/hatlardan farklı olarak sert ve düz bir ayrım yapıyor dörtte bir kısımla dörtte üç kısım arasında. diğer belirlediğim tüm çizgiler organik ve göze net görünür çizgiler değilken demir direk, net ve keskin. sol kenarda kalan dörtte birlik alan (direk ve altındaki kara parçasının kenarı arasında kalan dikdörtgen bölge, kompozisyonun belirleyici dik ve yatay çizgilerini özetler nitelikte dalgalara direnen demir ayaklı masayı kadrajlıyor.





yatay çizgiler hareketi, dikey çizgiler sabitleri işaret ediyor.

DİKKAT AŞIRI YORUM!!

koyu ve açık alanlara bakarsak:
açık alanlar,


fotoğrafa hareketi veren, fotoğrafın derinliğinden öne doğru gelen birbirine paralel alanlar.



koyu alanlarsa


birbirlerine gergin çelik iplerle bağlıymışcasına, fotoğrafın sabit dikkat merkezini tutuyorlar.

fotoğrafın, doruk noktasındaki gerilimi işte kompozisyonun bu başarısından geçiyor. dikey sabitler kadrajın tam ortasında olsalardı, hareketi keserlerdi dolayısıyla gerilimi düşürürlerdi. makina, dalgaları tam ortadan alacak şekilde konumlanmış yani dalgalar dairesel bir harekete tamamlanıyor olmayıp, birbirine tam paralel olsalardı da benzer bir gerilimsizlik olabilirdi.

herşey hareket halinde, dolayısıyla göz hiçbir şekilde tek bir noktaya uzun süre baka kalamıyor. gözü hep dolaştırıyor kompozisyondaki hareket: belki önce dalgalar, dalgaların ardından gelen bulutlar -gökteki dalgalar- ve grili dağ öbeği,
ordan fotoğrafın bence en gergin noktası, karar anını belirleyen nokta geliyor: karenin merkezinin biraz üstünde, uzaktaki kayalık uçta patalayan dalga:





ardından gözüm ikinci sakin gerilim noktasına kayıyor: ampul.
ampul şeffaf, kırılgan ve narin. karenin gözü sanki. vahşi fırtınanın ortasında, ondan hiç korkmayan küçük cam kutu.
sonra gözüm, direğin önünde duran kayaya kayıyor. ordan masanın koyu siyah bacaklarına,
bacaklarının altından sıvışan suya, tam benim ayaklarımın önünde birbirine çarpa çarpa aptallaşıp ölen dalga köpüklerine.
ordan, dalgalara doğru giden sakat iskeleye ve tekrar dalgalara.

gözüm, yaptığı bu ilk dairesel geziden sonra bir noktadan diğerine atlamaya başlıyor. ayaklarımın altına doğru gelen sulardan kaçmakla, üzerine doğru gitmek arasında gidip geliyorum. bu da kalp atışlarımı hızlandırıyor. hızlanan kalp atışları gerginliğimi perçinliyor. garip bir heyecan. bu koşarak kaçılmasını salık veren tehlikeli perspektifin içine hızla dalmak istiyorum, karenin dondurulmuş olması bana çaresizlik hissi veriyor. sanki saldırıya uğramak istiyorum ama bunun bir fotoğraf olması beni tutuyor. fotoğrafın fotoğraf olmasından huzursuz olmak...çok saçma.

karede hiçbir canlının olmaması çok önemli bir nokta daha. burda, canlılığa dair göreceğim herhangi birşey (martı, gemi,terlik vs) bu başlayamayan ve bitmeyen kıyamet anını kesinlikle bozardı. şehveti kaçardı. dünyevileşirdi. rasyonalize olurdu ve dramatikliği klişeleşebilirdi.

son olarak: fotoğraf cem kamaoğlu'na ait.

ve burası heybeli'nin arkasındaki çam limanı.
ve çam limanı'nın, yaz güneşinin suyun derinliklerine ittiği yaban ruhunun haritası.

Sunday 20 December 2009

Friday 18 December 2009

lütfen hatta kalın

lütfen hatta kalın





beklediğiniz için teşekkür ederiz!

Saturday 12 December 2009

regl, içimdeki yeşil dev ve kabus

regl öncesi kabusu:
(ykç ile dialogdan alınma)

nasıldı,
bi okul vardı
eğimli bi bahçe
bildiğim bi okul bahçesine ya da hastane bahçesine benziodu belki de
siyah beyaz mıydı rüya nedir..

yerler taşlı beton eski
bahçede.
bina da eski
istanbul üniverstesi gibi falan

neyse önce içerdeyim
en alt kat
arka tarafı binanın

bikaç insan var arkamda
önümde de şişmanca aadi, bekçi kılıklı bi adam var

bekçi kılığı var
adi herif

önümde böle çirkin fareyle yavru kedi arası, tüysüz, yavru, yürümeyi bile beceremeyen garip yaratıklar var. zavallılar kapıdan çıkmaya çalışıyolar ağır ağır

çirkin belki korkunçlar ama ben diyorum açiim de kapıyı aa canım die izliorum bunları

tam kapıdan çıkarlarken bu adi herif suratında faşist bir tatminle beni itip iğrenç koca ayakkabılarıyla bööle yavaşça sırtını ezio bu çirkin hayvanlardan birinin

ben patlıyorum tabii ve adamı itiyorum ama koca cüssesini oynatmak ne mümkün
hayvanın sırtında iz çıkıor bişiler oluyor

neyse çıkıolar zar zor

ben herifin burnuna girip bişeyler diorum
dediğim şey onu kızdırıyor olmalı ki gözümün içine bakıp
ciddi bi öfkeyle bana
"senin amını sikerim" diyor
ben de ona " hah yap da elimde bi kanıt olsun seni ispitlemeye" diorum

fakat sonra bunu dediğime çok pişman oluyorum
çünkü herif peşime düşüyor
yani daha doğrusu fikrin peşine düşüyor

inanılllmaz adi bi herif

yani
hayatta nefret ettiğim ve zarar vermek istediğim herşey o adam orda

tutulacak tarafı yok

yani gerçek değil
gerçekte kimseye bu kadar mutlak hisler belsemiyorum

rüya işte

ve sonra
okulun arkasından geçerken hep açıktan amam gerekiyor
adam hep orda duruyor çünkü
ve olduğu yerden şemsiyesinin kıvrımıyla ayak bileğimden beni yakalamaya falan çalışıyor

çok çok korkuyorum
götüm atıyor

pis ifadesi suratında

ve ben koşarak kaçmaya çalışıorum her seferinde..akşam saati, rüya iyice kararıyor, ve kimse yok bahçede, okul kapanıyor ya da kapanmış mı...ben ordan geçip yukarı çıkmalıyım kapıya doğru ama giderek ağırlaşıyor bedenim, çıkıyorum çıkıyorum çıkamıyorum

herif arkamda

pis gülümsemesi
ne kadar arkamda ne kadar yakınımda falan bakmaya bile yeltenmiyorum o kadar korkuyorum ki

uyanmaya çalışıyordum muhtemelen, o hareket edememe karabasanı o zamanlarda oluyor sanırım..

öyle işte o kadar

Thursday 10 December 2009

berkunoya bize oyun yaz (kartvizit denemesi 1)




kartvizit.
ilk deneme.
değişecek..

Thursday 3 December 2009

graphic design museum breda

graphic design museum breda

Anthon Beeke and the cunt :)
(geçirdiği beyin enfaktüsü nedeniyle kısmi felç geçirdi Anthon Beeke. ve malesef konuşamıyor...)

olanda - annemin burnu/my mom's nose



follow the white rabbit?

olanda







1,2- Rotterdam
3- flu çıkış
4- annem Jaqueline
5- Den Haag

olanda







1- uçaksal yansıma
2- ayna bir
3- ayna iki
4- camdan dışarısı ve neşeli olanda havası
5- slow down in olthof's house

Wednesday 2 December 2009

Monday 23 November 2009

yes yes yoa



fikret gdb
2:46
mırmırtor

Wednesday 18 November 2009

david drummond








Bu amcanın blogu iyice incelenmeli. Çok sağlam fikirleri ve çok cesur tasarımları var.
Yeah

david drummond blog

Roberto de Vicq de Cumptich (RVC)







RVC, harf portrede epey iyi. modalardan sıyrılmış bir kafası var. font tasarımları da başarılı. hafif etnik kokular alınıyor. ne de güzel.
ayrıca web sitesi başarılı:

RCV

Christopher Brand



Milan Bozic




şu virginia'nın kitap kapağı tipik bir ekol...ama sanırım seviyorum yakında modası geçmek üzere de olsa.
etkili fotoğraf ve dingin geometrik etiketler..

Mark Abrahams




Mark Abrahams web site