Tuesday 25 August 2009

İLK VE YENİ HAYAT PLANI

Hayatımda ilk kez bir yaşam planı yapıyorum. Amaç, amaca yönelik kapsamlı ve uzun süreli çalışma planı.

Diplomamı almak ve oyuncu olmak isteyen ben Gökçe Deniz Balkan (26), dünyaca ünlü Amerikalı yönetmen Robert Wilson'ın projelerinde yer almak için kolları sıvıyorum. Bu amaca ulaşmam birkaç senemi alacaktır. Robert Wilson, Watermill Center isimli bir workshop merkezini yönetiyor 2004 senesinden beri. Bu merkezin işlevi, her sene çeşitli programlarla, dünyanın pek çok tarafından gelen öğrenci, sanatçı, sanatçı adaylarını bir araya getirip multidisipliner atölye çalışmaları yapmak ve ayrıca Robert Wilson'ın yeni projelerinde yer almalarını sağlamak. Burdan, hangi değerli insanların bu atölyelerde hocalık ve rehberlik yaptığını görebiliyoruz. Yazın dört beş haftalık atölye çalışmaları oluyor. Doğanın ortasına yapılmış Watermill binasında kalmak ve atölyelere katılmanın yanı sıra, oradaki hayatı paylaşmak durumunda gelmeye hak kazanan kişiler. Oraya gelmeye hak kazanmak için başvuruda bulunuyorsunuz, başvuru formu, CV ve hayatta yaptığınız işlerden örnekler göndererek. Fakar güzel nokta, bu programa katılmanın bedelinin şu an 7000 dolar olması -ki benim katılacağım zaman kadar bu miktar artacaktır-. Bu bedeli ödemek için çeşitli burslar ve sponsorlar bulmaya yardımcı olabiliyorlar sanıryorum ya da kişisel olarak bulabiliyoruz.(umarım)

Benim planım, MSÜ'den o "benedetta" diplomamı alırken aynı zamanda

1) Şahika Tekand'ın oyunculuk okuluna başlamak (bu Kasım). Oradan kendime malzeme çıkarmak ve sertifika almak. (iki ila üç sene içinde)

2) Tiyatro ve oyunculukla ilgili edindiğin kitapları ardarda okumaya devam etmek, MSÜ'den de işime yarayacak derslerden yararlanmak

3) Para biriktirmek (ne kadar olursa)

4) İngilizcemi yüksek seviyeye getirmek

5) Şarkılarıma temiz kayıt yapıp onları bir web sitesinde toparlamak

6) Portfolyo oluşturmak için her nevi işimi toparlayıp onları internet ortamında ilerde genişletilebilir biçimde sunulur hale getirmek (yani web sitesi tasarlamak kısacası)

7) Ehliyet almak

Monday 24 August 2009

Sigmayla devam






Bu sefer raw raw çektim.

saç bakım kompleksim var

HC saç bakım toniği. Siz de deneyin.





- "Son derece kıl bir yapım!"

Dilek Bektaş Reviews




- "Sevdim, kullanıcam...Hahaha"

Hıncal Uluç / Haftasonu





- "Her genç kadının izlemesi gereken ko götüne bir reklam kısası."

Radikal İki




- "Genç yetenekler döktürüyor!"

Bulvar

Friday 21 August 2009

Monday 17 August 2009

yeni talih kedisi movie



Gonzales'ten gittik bugün

burgaz'da sabah uykusu

konulu.




honolulu.

Fever



ve gökçe'den bir klasik daha...
fiiva..
kulaklıkla dinlenmesini tavsiye ederim ve.
(sıkıldım be otur otur.
kak!)


Peggy Lee'den, Fever

kendisi (APDEYTID / GHUNJALLENDY!)



aaaa sıkıldım be otur otur..
kak!

Sunday 16 August 2009

Evde kalmış ayna kurusu




Üç günden fazla evde kalmamalı.
yım.

Sigma'yla penceremden








şu sonuncu, izmir'de 1972'de çekilmiş gibi olmadı mı?
hastalıktan fantazim de yavaşladı.

Saturday 15 August 2009

Yeni kardeşin Sigma'ya merhaba de Gökçe





Yeni makinam Sigma sd14.
İkinci el.
Bursa'dan geldi.
Tüm Türkiye'yi gezmiş.
Hoşgelmiş.

Nar'ın 3 yaş doğumgünü

Friday 14 August 2009

badem barbunya




sarhoş badem ile
barbunyalı gdb (ayaklar evet ayaklar)

Alvi'yle tarot saati

kah

retsin yazamıyorum ki yasak var

Thursday 13 August 2009

Yeni Talih Kedisiyle








adı yok kızın.
kapıya geldi aldım.
hayat bize güzel.

Yasemin'le yıllar sonra bir öğle yemeği







Fal bulmacası

Aykut Köksal Burgaz'da



Wednesday 12 August 2009

DARBE

Kendimi gözetliyorum isimli blogun, amacını aştığı, süregelenin gözetlenmesinden çıkılıp, kendini kameraya bağlamış bir oyuncu misali fetişleştiği ve patetikleştiği kanısındayız. Yazarın, bloga son zamanlarda yazdığı yazıların işer gibi rahatlıkla yazılmış olması kaygılarımızı artırıyor. Biçimi değişen ve içi boşalan bir hal alıyor gittikçe. Buna bir dur demek lazım. Yazarın akıl sağlığının sarsıldığını da iddia edenler var. Bu konu bizim uzmanlık alanımıza girmese de değerlendirmeye alınabilir. Dolayısyla Kendimi Gözetliyorum isimli bloga bir kısıtlama getirmeye karar verdik:

İkinci bir emre kadar bu blogda yalnızca fotoğraf paylaşımına izin olacaktır.

Metin olarak sadece ve sadece fotoğraf altı bilgisi gözükecektir.

Aksini icra eden cezalandırılacaktır.



Damga
İmza

Kendini Gözetlemiyen Polis

portakal

orda kal gökçe orrrrda kal.
sakın hiççbi yere dokunma.
patlarsın.
onlar patlamaz.
bi sik olmaz o duvarlara
ama sen dokanma.
sana olur.
olmasın.
dokunma işte be çok mu zor!?
iki koca ayağın var!
duvar da neymiş.
eskiden duvar mı vardı.
eskiden ayak vardı ama.

günaydın gökçe günaydın.
orrrospu kahvaltısı yap da ayıl.
kahve ve sigara.
sigara yok, olur mu?
olmaz.
yat uyu o zaman.
rüyanda da sinirden köpüren yaban domuzu-hipopotamı gör de rahatla.
duvarlara o toslar da kırar belki.
o zaman işin kolaylaşır.
hayatı kolaylaştırmanın yolu...hippig bank!












aaa



gene delirmişim

ağzımda ceviz tadıynan.
halbuki ceviz yemedim. yedim mi?
yoo.
rakı iştim şarab içtim eğlendim sadece.
ceviz nerden çıktı ki.

yok bişi yok bişi tamam tamam.
kibrit yanığı kokusu geldi bak kocam olsa "kocam çayı koydu" diye yazardım.
"kocam klavye sesime uyandı ve tek kişilik mutfağımıza gidip çayı koydu. bayılırım kibritin ilk yanış kokusuna çünkü ben bir yazarım. ve sahip olduğum tek şey işte bu bilgisayar klavyesi. ve kocam da tuna kiremitçi!"


ouu midem..

Tuesday 11 August 2009

Yok buuuu

bu sanki sıkılmışım gibi gösterdi Tunus'ta. hiç de değil halbuki!
aslında daha çok, bu yazıyı yazarkenki sıkılmışlığım bulaşmış yazıya.
görev gibi saman kokuyor işte. her neyse.
deftere asterisklerle başlıyan notlar almak gibi. olur o da olur. da sinirliyim.
daha doğrusu çabuk sinirlenmeye meyilli gibi hissediyorum. tutuyorum kendimi. alışık değilim durmaya beklemeye sabretmeye saatin saniyelerini serin kanlılıkla kabullenmeye. yere yatmış bacaklarımı yerden on santim yukarda tutmaya uğraşırken bile sayı saymam şarkı söylerim zira. saymam. ee ve çabuk sinirlenmeye meyil aslında sinirlenmeye meyil değil. bu daha ziyade, çok çişi geldiğinden dışarı çıkmak için ölen, bir yere bağlı olan tasmasının en gergin noktasında bel, bacak, kafa, hepsi başka tarafa kıvrıla kıvrıla tepinen, bir an önce tasmadan çözülmek isteyen ama kendisini eğitmek için tam da zamanını bulan sahiplerine, ağlamakla kızmak ve altına yapmamak için içi yanarak çişini tutmak zorunda olmanın verdiği sıkışıklık ve kendini dışarı atıp deli gibi koşturup ilk bulduğu yere çişini salmanın özgürlüğü hayaliyle heyecandan bedenini hissetmemek arası debelenirken ağzından kayarak kaçan bir "hauuuea HAU! HAU!" sesi gibi. o his işte. hayır ne için diye soruyorlar adama. yani bana. yani ben soruyorum bana işte "ne için? ne için eğitiliyorum?"
yoksa hep sabırsız değilim öyle değil mi? ama bazen. bazen o zavallı köpekten tek farkım kokum oluyor her halde. tasma ya da çiş ve özgürlük kelimelerini ayrıştırıp da sorular sorma bana bayan. çünkü isabetsiz olur.
HOŞŞŞ olmaz anlıyo musun hoşş olmaz.
orası orası değil çünkü dokunman gereken. dokunman gereken kapının koluuu! tasmanın ipi anladın mı!!


iyi geceler bayan

Monday 10 August 2009

Tunus'a devam..

Tunus bir polis devleti. Sokaktaki polis her boka karışıyor ama burdak gibi öküz değiller. tabii anca sokakta değildirler. Tunus'un başında 15 yıldır Bin Ali (Zine El Abidine Ben Ali) var. Darbeyle başa gelmiş. Ondan evvel Tunus'un biricik gözdesi, Atatürk hayranı Bourguiba varmış. Habib Bourguiba artık aklını yitimeye başladığında Bin Ali darbe edip de onu devirmiş. Sonra seçim yapıldığında da %94 oyla tekrar seçilmiş ama kendisi. Her yerde Bin Ali resimleri ve Tunus bayrakları asılı.
Tunus'un geçmişindeki bu Atatürk ve Türkiye sevgisi sayesinde Tunus'ta Türk turist olmak ayrıcalık oluyor. "Müslüman!" "Mustafa Sandal!" "arkadaş!" gibi.

Temmuz ayı Tunus'ta düğün ayı. Her yerde, sabah akşam demeden düğün var. Gecekondu mahallelerinde sokaklarda başlıyor, daha zengin yerlerde geceleri tek klavyeli canlı müzikler eşliğinde gazinolarda habire debire düğünler. Bir de Tunus klasiği o "lilililililililili"leri duyuluyor her yerde kadınların. Neydi onun adı? Kaynana zırıltısı. Yok. Neyse.

Hmm Tunus'ta alkol yasağı yok ama aslında gizli yasak var. Alkol ülkede çok pahalı. Ruhsat almak da pahalı dolayısıyla sadece turistik restoranlarda alkol var. Sokakta içen pek görülmüyor. Kayalıkların arkasında falan ancak. Kadınların girmediği birahaneler var. Sigara yasağı yok ohh! Çok güzel bir beyaz şarapları var adı da Selian.

Manyak da bir içkileri var adı Boukha. Boukha, incir alkolü yani incirden çıkarılan alkol. Tadı acı votka gibi. Tehlikeli bir içki! Bu gayet genel bir kanıydı bizim 14 kişilik turist grubunda -Fransa, Türkiye ve Kanada'dan düğüne gelmiş 14 kişiydik- örneğin ben bir gece içtim bu mereti. Önce iki kadeh şarap, sonra da bildiğim kadarıyla 3 kadeh de boukha sonra evin havuzuna elbisemle girip yüzdüm, çıkıp dans ettim. Sonra, uyandım. Arası yok. Ama hiç mi hiç yok! Sıfır! Bunun üzerine ben de bu içkinin tehlikeli olduğuna kanaat getirdim.

Tabii ki çok güzel kuskus yedimm! Aslında her yerde yok ama kuskus. Ancak turistik yerlerde var. Yapımı çok kolay ve doyurucu olmasına karşın bayram yemeği sayıldığı için her yerde bulunmuyor.

Türk kahvesi berbat. Sade orta falan anlamıyorlar. Fransızca istersen Türk Kahvesi, Arapça istersen Arap kahvesi oluyor adı.

Balıklar çok, çok güzel ve ucuz.

Akdeniz! Akdeniz çok güzel ve sıcak ve kum. Bir sürü deniz bıdısı görülebiliyor rahatlıkla -hatta benim Tunus'a geldiğimin 3. saati, denize girdiğimin 3.adımında yaptığım gibi bir vatozun üstüne basıp hastanelik de olunabiliyor. Offff ne acıydı! Of of! Sırtta taşındam hastaneye! Zehir dizime kadar çıktı, ayak şişti. Acı acı acı!-

Tunus pis. Baya pis heryer ve kimse de rahatsız değil bundan. Heryer ya çöp ya da leş kokuyor. Özellikle düğün vakti sürekli kurban kesiliyor çünkü. Ve sokaklarda çöp kutusu ve çöp arabası görmedim pek.

Afrika güneşi bir başka fakat. Tunus'taki tüm bitkiler burdakilerden çokkk daha coşkunlar! Devasa kauçuk ve manolya ağaçları! İnanılmaz tahrik edici yoğun ykokulu yaseminler! Fuşye, beyaz, sarı, turuncu kocamaan begonvil ağaçları nerdeyse! Upuzun kaktüsler! Herşey yoğun ve büyük!

Sokaklarda, sert bir sazın üstüne ince kırmızı iple demet halinde bağladıkları yasemin çiçekleri satan amcalar ve çocuklar var. ya da "fıl"(فل) isimli çiçekten yapma ip kolyeler satıyorlar. Her yer yasemin ve fıl kokuyor.

Genç erkeklerin geleneksel eğlenme biçimleri, bir arabaya tıkışıp ıptıs müzikler eşliğinde hız yapıp ortalıpa laf atmak. Çok tanıdık değil mi? Ama her yerde böyle bu Tunus'ta.

Tunuslular çok iyi insanlar. Hakkaten yardımcı oluyorlardı hep. Fakat iş yol sormaya gelince...hmm o fena işte. "Sora sora Bağdat bulunur" lafı, tesadüfen Tunus'tan geçiyorsan geçerliliğini yitiriyor. Tunus'ta takılır kalırsın! Yol sorduğumuz 30 kişiden ancak bir tanesi doğru bilgi verdi. Yüzyıllık esnaf, bulunduğu sokakta ne var ne yok bilmiyor pek. Var diyor yok çıkıyor, yok diyor var çıkıyor.

Ha ilginç bir biçimde Tunus'ta yaz saati uygulaması çok ciddi tartışma konusu imiş. Bazen yaz saatine geçiliyor bazen geçilmiyor, her sene de bunun tartışması yapılıyormuş.

İki adet Tunus sigarası tanıdım ordayken. Her yerde bunlar vardı: Mars ve Merit. Ayrıca bunların korsan olanları da oluyor. Ben bi gece o sahte olanını içmişim de kimse söylemeyip eğlenmiş. nesi eğlenceyse bunun!

Sonraaa Tunus'ta camilere müslüman olmıyanlar ancak avluya kadar girebiliyor ve büyük camilerde de onlara giriş paralı. Biz Türk olaraktan girebildik tabii.

Aldığım notlar kısaca böyle.








1) Yasemin demeti
2) Evlenen çiftimiz Benoit ve Amina
3) Tunus'un Türkiye fetişizmi
4) Her yerde Tunus bayrağı (Mehdia'da kaldığımız otelin arkası)

Nihayet Tunus

Tunus komik bir ülke. Öncelikle belirtmek isterim ki Tunus'u gezmek için öncesinde sıkı çalışmak gerek. Alıp başımı gezerim deyince pek de ilginç şeye rastlamıyor insan. Nerede ne göreceğini bilerek dolanmak daha isabetli olacaktır. benim çok fırsatım olmadı. Bir dahaki sefere -olabilirse- yapacağım budur. Fransızca bilmek de gerek eğer Arapça bilmiyorsa kişi.
Şimdi Tunus'ta hiçbirşey işlemiyor. Herşey kırık dökük ve yarım. Tüm inşaatlar yarım, kırılan ya da bozulan şey pek tamir edilmiyor. Fakir bir ülke. Ulaşım için en çok taksi kullanılıyor ve taksi çok ucuz. Nuh Nebi'den kalma otobüs hatları var az da olsa ve bir adet de metro-tren hattı var az kapasiteli. Tunus'un işlememesi durumunu şöyle açıklayabilirim: bir Tunuslu, fazla güneşte bırakımış ve kum yemiş Türke eştir.
Tunuslu arkadaşımızın bize yaptığı ilk uyarı "eğer bir yerde bir sipariş verdiysen, istediğin şeyin gelmesini pek bekleme". Evet, istediğin şeyin gelmesi sürpriz oluyor ya da menüde yazan yemeklerin o müessesede bulunması da keza; istediğin sipariş de gelirse en az yarım saat sonra geliyor. Mehdia kentine adımımızı attığımız anda açlıktan ölürken oturduğumuz kahve'de ısmarladığımız pizza bir buçuk saat sonra geldi mesela. Teselli olsun die bedava bir şişe su verdiler. Bizim tabii açlıktan laf edecek halimiz yoktu. Burdan yola çıkarak geliştirdiğim formül şu:

Almanya'dan Türkiye'ye, Türkiye'den Tunus'a...


10 Alman dakikası = 20 Türkiye dakikası

buna istinaden;

20 Türkiye dakikası = 1 Tunus dakikası.


Tunus'un para birimi dinar ve Türk parasından biraz daha değerli ama yakın. Tunus'ta herşey ucuz. Habire karşımıza çıkan gözlemlediğim şeyler:

Brik -Tunus'un tipik yemeklerinden biri: ince daire biçimli bir hamur ikiye katlanıyor (sanırım hamur) içine ton balığı (isteğe göre kıyma da olur) ve yumurta konuyor, ve coss diye kızartılıyor, üstüne limon sıkarak da yeniyor-


Harissa -Tunus'un acılı ezmesi. Nefis ve acı kırmızı biber ezmesi zeytinyağlı. of of çok güzel-

Mişua -Karışık birkaç sebzeden yapılan gene zeytinyağlı acı bir meze. salata diyorlar ama meze gibi. acı dediğim de acı su acısı gibi-

Zeytin ve Ton balığı - Her yerde her yemekte mutlaka var ton balığı ve Tunus zeytinleri dee, sebzeleri dee, meyveleri dee, kuru yemişleri dee çok güzel-


Bombalouni
- Sokaklarda bulunan tatlı. Halka biçimli hamuru kızgın yağa atıyorlar cısss diye ve o halka poff die şişiveriyor. Sonra hemen yağdan çıkarıp toz şekere banıp veriyorlar ye diye. Bol yağlı ve şekerli. Donatla tulumba tatlısı arası. Pek lezzetli-

Ve zaten Tunus'ta genelde herşey çok yağlı, çok tuzlu, çok şekerli ve baharatlı.

Nane çayı -Tipik Tunus çayı. Nefis. Tabii ki çok şekerli olarak servis ediliyor. Tunus kentinde bir de üzerine çam fıstığı koyuyorlar ki daha da güzel oluyor-

Tunus'un kasapları - Tunus'un kasapları tek odalı. Herşey orada cereyan ediyor. Dışı kırmızı içi açık yeşil küçücük bir kasap dükkanı görmüştüm. İçindeki çelimsiz, küçük adam burnunun ucuna inmiş gözlüklerinin ardından sapık sapık bakıyordu elindeki satırla önündeki kütüğün üstünde duran koyun kellesini bir hamlede ikiye ayırdıktan sonra. Kasapların dışına asıyorlar derileri yüzülmüş hayvanların bütün bedenlerini, ayırdıkları postlarını, kafalarını ya da kollarını. Sergi. İştah açıcı.










1) Nane çayı
2) Bombalouni
3) Sidi Bou Said'de Bombalouni yapan amca (t-shirt'e dikkat)
4) Brik
5) Tunus!

Sunday 9 August 2009

gece gece regresyon no:15



Adada.
Sakin olmayan bir cumartesi gecesi.
Ada zıplıyor. Heybeli Burgaz hepsi!
Canlı bangırtılar, kasetten ıptıstılar, kadın ve erkek çığlıkları arasına karışan vapur homurutları- o vapurlar ki alkol kokulu sallanan insanları indirip bindiriyor adaya. herşey daha da coşuyor daha da daha da! bense burda durmuş hakkı bulut dinleyip viski içerek son sigaramı bitirmemeye çalışıyorm içerken falan. benim dışımda herkes delicesine eğleniyormuş gibi geliyor aynı 14 yaşımda olduğu gibi. halbuki kimsenin eğlendiği yok tabii, herkes yalancı orgazm sesleri çıkarıp uyuşmaya çalışıyordur en iyi ihtimalle. ama bu benim regrese olmamı engellemez. vız gelir tırıs gider ben gene regrese olurum. takıldı bir kere. viski viski söyle bana, buraya en yakın disko nerde? nerde nuri alço nerde?? ben diskoya gitmek eğleniyormuş gibi davranmak davranmak davranmak dans etmek kendimi göstermek istiyorum anne! hayır anne memelerim çıkalı yıllar oldu ama sen hala bana çocuk muamelesi ediyorsun! tuh sana tuh sana!
herkes bir yerde ve kimse beni düşünmüyor bu adada (ada/şehir/dünya/yunivörs)!
oooooooh ondört yaşıma da geri döndüm aman!
taze regresyonumla tan tolga demircinin bir filminde oynamak istedim. dikkat et göçke bu çok triki! seni regresyondan çıkarmasın?
çıkarmaz bilakis!
(triki ne be)
ben ondört yaşımdayken -ya da hatta daha da küçükken mi ne- giyinir süslenir, gözüme sürme çeker, saçımı açar, eteğimi kısaltmağa uğraşır, göbeğimi içime çekmeden diskoya inerdim. sora gene hoşlanacağım (ya da hali hazırda hoşlandığım) birilerini gözüme kestirir, baka baka içer içer dans ederdim. saçççma salak şarkıları sever gibi yapardım. sarhoşken dinlediğim müzikler, duyduğum kokular ve sesler kaydolur bir de gereksizce. ertesi günü kulağımda, burnumda tüterler gereksizzzzce!
bir sonraki cuma ya da cumartesiye kadar...

aaa..saat 01:29 itibariyle sustu herşey!




yok pardon rüzgar dönmüş...
cd bitmiş!
elektrik kesilmiş!
jeneratör uyanmış!

ben gökçe,
size en taze onbeş yaşımlan bağırıyorum ich liebe dich serdar ortaç!

gökçe,
gökçe...

GÖKÇE!



...


tamam.

...

sigara bitti.
zaten bir tane vardı.
biten sigaranın ardından, yeni bir tanesine ulaşılamayacağı gerçeğinin verdiği acı yaratıcılık sancıları: "biri getirmez mi?" "aşağı inip alıp çıksam?" "belki evde bi yerlerde vardır"
ondört yaş ıslaklığı.

neyse ben evi arıyayım bir..belki vardır bir yerlerde..

Friday 7 August 2009

Tunus Tunus

Gökçe Deniz Balkan Seyir Defteri, sayfa 2733.
Yer: Tunus
Vakit aralığı: 18 Temmuz - 30 Temmuz 2009


İZLENİMLER:













PEK YAKINDA...







(kök söktürüyorum değil mi..yazıcam valla gökçe bakma bana öyle)

Saturday 1 August 2009

Beyazgil ailesi

Sayın Ufuk Aksoy,

Eşiniz Nalan Beyazgil'in kayıp ailesi, Tunus'un kuzeydoğu kıyısında bulunan Mehdia kentinde bulunmuştur. Geniş aile birbirinden kopmadan çalıştıkları bu küçük tekstil dükkânında görüntülenmişlerdir. Anne Beyazgil heyecanını "Kızımızdan ümidi keseli çok olmuştu. Farkettiğiniz gibi şaşkınlıktan tepki bile veremiyorum. Şu an çok heyecanlıyım, ne diyeceğimi bilemiyorum. Allah sizden razı olsun" cümleleriyle ifade ederken, baba Beyazgil her nedense kameralarımızdan çekindi. Ablaları ve annesi, heyecandan ifadesiz kalmış suratlar ve soğuk terle ıslanmış avuçlarla kızlarından gelecek bir tek sesi bekliyorlar.




Beyazgiller'in mutluluğu karanlıkta kalmasın kampanyasına siz de bir deve kadar yakınsınız! www.beyazgillermutsuzolmasın.com.tn

Tunus aperatifleri 06

Bardo Müzesi'nin içindeki islam sanatları kısmında dolanırken kitli ve deliksiz bir kapıdan gelen canlı müzik sesi. Çok istedim girmek ama hiç delik yoktu hakkaten.

Tunus aperatifleri 05

Kafalar sağa eğiliiir eveeeet öyle izleniyor bu.
Fotoğraf çekerken hiç bozmadan filmi de çekmişim aferim bana.
Olsuniyi böyle. Çünkü memleketin adı Tunus zaten. Herşey ters herşey komik. Anlatacağım.

Mehdia'daki Place du Caire'deki kahvehanenin bahçesinde çekdim. Meydandaki turistik dükkanda çalışan çocuk, müşteri olmayınca kronik bir biçimde domino taşlarından cenga oynuyor kendi kendine. Alta koyduğu taşları yeriden çıkarıp üste koya koya yükseltiyor, bu da yetmiyor levılı artırıp üstüne taşları dizdiği oyun düzeneğini kaldırıp hareket ettirerek denge çalışması da yapıyor. E artık tabii bir ara yıkılıyor binası, hadi baştan.
Ha evet çocuğun kafası, rüzgarda sallanan bir çanta. O da öyle yaratılmış n'apsın.















(tamam itiraf ediyorum, fotoğrafın yanında video anı çekmem konusunda Ufuk'tan etkilendim! allah allah tamaaam)

Tunus aperatifleri 04

Mehdia'nın ucu. Kayalık sahil. Ekin'in peştemalı.

Tunus aperatifleri 03

La Marsa'daki evimizin bahçesinde bulduğum Mazhar. Tunus usulü Mazhar. Mazhar par tout!

Tunus aperatifleri 02

Fredie, Matthieu ve Tunuslu tavuk