Sunday 28 February 2010

vajina, rahim, karanlık korkusu

vajina ve rahimle ilgili görsel ararken karşıma çıkan bu aydınlık sitede,
ana karnında başlayan utanmanın kökenine ışık tutuluyor.
kanrevan içinde sıcacık bir karnın içinde hiçbirşeyin farkında olmadan, kontrol dışı oluşaduran "bebek" isimli varlığa
"utanma"yı bahşeden bu zihniyet sayesinde,
dokuz ayımızın her anını kapkaranlık bir yerde geçirmiş olmamıza rağmen
karanlıktan korkarak ölen insanlar oluveriyoruz.

ask your question






ask your question

Saturday 20 February 2010

kenanesk




ve

ve adam güzel ve adam haklı.
adam der ki "sanma ki baban bir vicdan azabından ibaret...ama o vicdanının ta kendisi"
der ve...



der...

ve..

gider dicem. doğru değil..

der ve bakar..

hala da bakmaktadır.

"baban" der "ben değilim kolaya kaçma", "baban na orda" "öldüreceksen öldür bi türlü ölmedi" der.

gözleri vardır gözleri sırf.

"öldür ama noolursun yüzleş artık" der "yetmedi mi fallus?" der güler.

"öldür" "gel beraber gömelim" der.

ben ağlamaya başlarım.

sonrası yeşil

sonrası hep orda.

orası gri.

orası canlı.

ölmeyen.

ölmez ki..

Thursday 18 February 2010

dün gece tuhaf bi rüya gördüm

dün gece tuhaf bi rüya gördüm
tam hatırlamıyorum ama
annemleyiz galba
bi şehirdeyiz
böle kocaman anfiteatr gibi yarım daire basamaklarla inilen bir meydanı olan bi şehir
hani eski romadan kalma bi kent
sanki israil falan
ve sıkı yönetim var
hava kararmaya başladığında
belli bi saatten sonra sokakta olursan yakalanıyorsun ve bu fecaat demek
ve o belli saati de onlar belirliyor
sen bunu, sokak lambalarını kapatmalarından anlıyorsun
sen sokaktayken lambalar sönerse koşarak en yakın yere girmen gerekiyor
çok fena bi ortam
ama şehir öyle güzel ki
meydanlar
arnavut kaldırımları
dar sokaklar
taş köprüler, köprü altları
çok güzel
fakat işte
biz annemle hızlı hızlı yürürken
hava alacakaranlıktan hallice
ışıklar söndürülüyor
sokaktaki herkes olanca hızıyla kaçışıyor hiç ses çıkarmadan
silah sesleri başlıyor falan
ve annemle ben bi eve giriyoruz
tek göz bi yer gibi
heryer tunus gibi beyaz sıva
evler çok ortada
hani sanki ev değil de sokak ortasında odacıklar
pencerelerde perde yok falan, direkt sokaktasın yani
o girdiğimiz yerde böle..bu durumları pek de sallamıyan bi aile var
ev dolu
gülüşüolar falan
bu böle
bi de babamı gördüm
gene aynı yerde miydi bilmiyorum
ama
babam benle görüşmek istiyor
hasta görünüyor ve üzgün
sanki üstünde kırmızı bi ceket var, kırmızı bi sırt çantası falan
onca zaman sona iki gün onda kalmamı istiyor
ben de kalıyorum ama hiç istemiyorum kalmak
nası istemiyorum ama!
sona zaten glba çıkıorum bi daha babamı bulamıyor muyum..bi de bunun vicdan azabını mı duyuyorum, nedir? yerde kuru yapraklar.. filan

Monday 15 February 2010

avant-garde-laşma

Şahika'nın geçen çarşamba Schwitters, Berio ve Glass'ı ucundan koklattığı çarşamba dersinin ardından biraz ilgilenmeye karar verdim o dönemlerle. İlk adım olarak youtube'da devasa bir arşivi olan bu adamla tanıştım Ekin sayesinde:

Wellesz'in arşivi

şimdi bu arşivin baştan sona bir kabasını alıyorum. arada bir wiki'yi de kullanarak genel bir avant-garde bilgisi oluşturmak adına.

Berio'yu tanımıyordum. İtalyan avant garde besteci. 1950 sonları ila 2003 arasında üretimleri mevcut.



ve Şahika'nın bize o çarşamba dinlettiği, Berio'nun 1961'de karısının ölümü üzerine bestelediği "Visage, manyetik bant ve ses için" youtube'da mevcut:

AAA'daki küçük travesti



günlerden bir cuma, partilerden AAA imiş. o parti senin bu parti benim, ortalığın soytarısı olarak dolaşan küçük travesti o cuma da bu partinin soytarısı olmak üzere gitmiş. kıyafet balosu olduğunu sanarak gittiğinde partideki herkesin korkunç bir biçimde normal giyindiğini görünce kendini iyice küçük hissetmiş. alkole vurmuş kendini, içmiş de içmiş, içmiş de içmiş. en son başka bir arkadaşının evinde olduğunu farkedince, içinde karışarak dile gelen alkol ona "çekip git"mesini söylemiş. arkadaşları küçük travestiyi her ne kadar tutmaya çalıştılarsa da becerememişler. ve küçük travesti, paltosunu üstünü başını unutarak sabahın beşlerinde çıkmış evden vurmuş kendini sokaklara. ona sola doğru giden yolu izlemesi gerektiği söylendiği için o da sağa doğru giden yola girmiş. yağmur altında bilmediği yerlerden, topuk sesleri kocaman sokakta yankılanaraktan ilerlemiş. başına birşeyler geleceğine eminmiş. ürkütücü, izbe fabrikaların, çatlak duvarların olduğu yerlerden geçmiş, karanlık insanlar geçmiş karşı kaldırımdan. sonunda gittiği yolun, üzerinde atölyelerin bulunduğu toprak bir araziye bağlandığını ve aşağıdan otoyola benzer birşeyin geçtiğini görünce vurmuş kandini çamurlu yamaca. küçük topukları çamura bata çıka, aşağıya kaya kaya otoyola varıp, karşıya geçmiş. o sırada duran bir taksi yarı uyuklamakta olan küçük travestiyi evine bırakmış. çamurlar içinde eve dönmüş titrek küçük travesti. bir de kart vermiş taksici. küçük travestiler sokakta kalmasın.

Sunday 14 February 2010

AAA ilk partiden damlalar 1



küçük travestiyle dev komutan

Thursday 11 February 2010

what shall we do with a drunken sailor?

what shell we do with a drunken sailor?

what sholl we do with a drunken sailor

earlyyyy

in theeee

mooooorniiiing

Monday 8 February 2010

hadi bakalım

hadi bakalım ses kartı ve mikrofon

Saturday 6 February 2010

augsburg 2010










1- harras'ta uçuşan karlar
2-augsburg'da kar
3-özge
4-taşa yansıyan ben
5-rathaus meydanında - bunun rengiyle mengiyle hiiiç bişisiyle oynamadım. kendinden manipüle güneş sağolsun

augsburg 2010






1-rathaus meydanında "crop"
2-rasputin versus rasputin
3-odeons platz
4-odeons platz'ın yakışıklı aslanı

augsburg 2010






1-simon'un yatağı ve altındaki kırmızı ışık (sonra benim orama burama dolayacak olduğum)
2-simon'un kapı deliği
3-simon'un penceresinden
4-simon'a yaptığım bardak enstalasyonlarından biri

augsburg 2010 - matti'den gökçe

simon'un ev arkadaşı Matti'den






kırmızı

adalara bir ki beş bişe





Friday 5 February 2010

iki mayıs ikibinon






marta koyu.
gökçe, lastik, rose, hasan ve marta.