Sunday, 16 November 2008

Schwangau (Ben Ormanda İyiydim 3) IV

Havanın kararmasına kırk dakika kadar vardı, köprüden sonra yukarıya doğru devam eden minik patikadan tırmanarak tepe noktaya çıkalım dedik...Ne manzara



Ben ormanda iyiyim hakkaten de. Nitekim sonra loş bir trende uyuya uyuya, kasvetli almanların yaşadığı karanlık ve durgun Augsburg'a geri döndük yorgun argın. Kalsaydık ya tepelerde...

Ohff...

Schwangau (Ben Ormanda İyiydim-3) - III

1200 ila 1400 metre arası bir irtifaya kadar çıktı yolumuz. Dört saat kadar yürüyüp, karnımızın açlığını giderecek bir yere geliyoruz sandık ama kapı duvardı. Açlık bizi yerken aşağıya inmeye başladık ve Neuschwanstein şatosu'na vardık...

Şatonun arkasında gene Kral Ludwig II'nin, manzarasını çok beğendiği noktya yaptırdığı romntik köprüden şatoya bakış.



Şatonun arkasındaki (köprünün bağlandığı)dağ...



Köprüden aşağıya bakınca görünen manzara.

Schwangau (Ben Ormanda İyiydim-3) - II

Yukarılara çıktıkça sis ve serinlik artıyordu.



ve sonunda 15 Kasım günü Almanya'da 2008 senesinin ilk karını gördük.



Hemen yolun devamında bu meryem analı ağaçla karşılaştık. Ormanda giderken habire insanların izine rastlamak çok sıkıcı birşey. Ormanın ortasında meryem ana köşesine anlam veremedim. Bu ağaca biri kafayı vurup ölmüş müydü acaba? Altında duran dökük bankla tam bir enstalasyon havası veren saççma sapan birşey işte...


Yola devam ettik. Hava soğuk olunca insanın daha sık çişi geliyor. Ormanda olmak bu anlamda çok pratik tabii. Diğer hayvanların, kendinde bir bilgiçlikle alan belirlemek için yaptıkları işi biz (insanlar), kökeni ve tarihi silinmiş bir iç güdüyle yapmaya devam ediyoruz. Ne alan belirliyoruz ne belirlenmiş alanlara müdahale etmiş oluyoruz. Aslında hayvanlar bizi sallamıyorlar da ormandayken. Yani demek istiyorum ki işeyip duruyoruz oraya buraya!

Schwangau (Ben Ormanda İyiydim-3) - I

Dün, havanın güzel olacağının haberini alıp (haberi yahu wedırdan alıyorum. son haberlere göre örneğin, canına yandığımın almanyası enn sonunda kendi havalarına kavuşuyor, bırajıyor bu bir türlü tam soğumayan cıvıl cıvıl güneşli havaları ve düz griye dönüyor! şimdilik, önümüzdeki on gün sırf yağmur var...sırf...yağm...sı...) bunu doğada değerlendirmeye karar verdik. Ekin, Walt Disney'in, şatosu için model aldığı Neuschwanstein şatosunu görmek istediğini (yazık) çocukluk hayali olduğunu söyledi. Eh hadi gidelim dedik ama asıl önemli olan, şatonun etrafında güzel trecking ptikaları olması idi. Şatoyu görmenin yanısıra şöyle bir dolanırdık da!
'Erken gidelim erken gidelim güneş geç doğup erken batıyor bol vaktimiz olsun!' diyerekten bir gittik Schwangau'ya 06:03 treniyle, kapı duvar! Şatolar 10'da, şato bilet gişesi 9'da açılıyor, üstelik koşturarak çıktığımız için açlıktan ölmekteyken birşeyler içecek yiyecek hiçbir yer de açık değil! Neyse biraz dolandıktan sonra bir otelin kafesine girip birşeyler yiyebildik ucuza. Bölgede iki tane şato var.



İkisi de Bavyera krallarına ait. Eski olan Hohenschwangau şatosunu baba Bavyera Kralı Maximilian II, daha yeni olan (Walt Disney'in model aldığı) Neuschwanstein şatosunu da oğul Bavyera Kralı Ludwig II yaptırmış ve fakat gel gör ki fantastik şatosu tamamlanamadan ölüp gidivermiş kral. Çok da güzel yere yapmış şatosunu açıkçası. 900 metre yüksekte, sırtını dağlara ve vadiye vermiş, bir sürü göl ve Bavyera toprağı manzarası gören bir şato. İki şatonun da giriş biletlerinin sekizer avro olduğunu görünce fikrimiz değişti elbet. Yürümeye karar verdik. Ben 'Alpsee' diye bir tabela gördüm ve buraya doğru yöneldim. Hemen yakında Alpsee adında küçük bir göl vardı. Etrafından yürümeye başladık.



Hava soğuktu, Ekin Bey'in bıyıklarında, kutbu keşfeden doğa adamlarının bıyıklarında baş gösteren çiğ damlalarından gördüm!



Bir süre sonra yol 'göl kenarından mı devam etmek istersiniz yoksa daha yukarılara, gizemli orrrrmana mı girmek isterrrsiniz?' diye sordu ve içerlere girmeye, yukarılara çıkmaya başladık.



(Natur Gebiet İsraelit ve orman yolu...)

Karl Valentin

Münih'te Deutschen Theatermuseum'daki Karl Valentin sergisine gittik geçen gün. Bu sene Valentin'in hayatını konu alan bir film yapılmasının üzerine açılmış bir sergi bu.



(Bu, serginin girişinde bulunan bir... ne diyeceğiz buna en şıkından? estalasyon mu?introdakşın hareketli görüntüsü mü?..Neyse ama ben çok başarılı buldum ve videoya çektim. Valentin'in kendi heykeli üzerine yansıtılmış loop eden Valentin suratı)



Karl Valentin, 1882 ila 1948 seneleri arasında yaşamış çok ünlü bir komedyen. Amerika'nın Chaplin'i, Almaya'nın Valentin'i deniyor hakkında...Bir tiyatrosu var, sahne parodileri dışında, fotoğrafla, müzikle, zanaatle uğraşmış. El işleri hakkaten de çok iyi. Oyuncu, yönetmen, produktör... Pek çok sessiz ve sesli filmleri var.

Valentin alaylı bir komedyen. 1912'de Münih'e geliyor ve ilk film stüdyosunu kuruyor. 1914'te ilk sessiz filmini çekiyor: "Der neue Schreibtisch" (Yeni yazı masası). 1923'te Bert Brecht'in yönetmenliğinde "Mysterien eines Friseursalons" (Bir Berberdeki Esrarengiz Olaylar) isimli sürreel komedi sessiz filmini çekiyor. 1929'da ise "Der Sonderling" (kalender)(haha sözlük anlamlarından bulmaya çalışınca insan şaşalıyor tabii, filmi görmeyince: Kalender, kendi bildiğini okuyan, tuhaf adam..hangisi kim bilir...)
isimli ilk sesli filmini çekiyor.

1911'de Münih'te Liesl Karlstadt sahne isimli Elisabeth Wellano'la evleniyor. Wellano ve Valentin birlikte çalışmaya başlıyorlar ve hayatlarının sonuna kadar bu böyle devam ediyor. (Elisabeth Wellano'yu ben nedense Adile Naşit'e benzettim, hem sesini hem kendisini.)



(Solda Karlstadt ve sağda Valentin)


Ben naçizane sessiz filmlerini seslilerden daha başarılı buldum ama bunun sebebi, Ekin'in dediği gibi sesli filmlerinin tam da savaş arifesine ve savaş dönemine rastlaması olabilir. O zamanların korkunç, paspal, gotik, kasvetli komedi anlayışı. Üstelik bir de Alman! Üstüne üstlük bir de Bavyera! Korkunç makyajlar, abartılı gotik kılıklar ve vahşi şakalar...


1948 yılında ise bir soğuk algınlığına tutuluyor. Bir türlü iyileşmeyen hastalığı zatüreeye çeviriyor ve 9 Şubat Rosenmontag*da, buz gibi sahne arkasında ölü bulunuyor.

Resmi web sitesi:

http://www.karl-valentin.de

Benim gördüğüm sergi dışında bir de Münih'te İsartor'da bir Karl Valentin Müzesi bulunuyor.



*Rosenmontag: Almanca konuşulan ülkelerde kutlanan bir gün. Alman karnaval günü.