uzun rüya.
Sakineyleyim.(Sakine hikmet'in atlarından biri)sadece Sakine ve tek bir yük arabası. Sakine her zamanki gibi insan tavırlarla gözleriyle beni takip ediyor hep. onunla yarışmaya katılıcaz ve ben tüm gün onunlayım. Sakine'yle olan bu kısımlar epey uzundu, yan yana geziyorduk, göz göze geliyorduk sık sık ve bu konuşmak gibiydi, seviyordum onu ben, o da başıyla seviyordu beni. fakat daha en başından itibaren kızacağından veya parlayacağından, beni itip gideceğinden korkuyordum. ama sakinliğimi koruyordum ve hep göz göze geliyordum. (bu arada hakkaten Sakine'nin bakışları ve gözleriydi rüyamdakiler, bu sahneye az şahit olmuş olsam da gerçek hayatta) sonra bekleme yerine geliyoruz. tüm atlar kafaları duvara dönük biçimde bağlılar, arkalarında da arabaları. bir sürü insan ortalıkta. fakat bu arada atın sahibi kenan. kenan orda değil ama. akşam oluyor ve ben Sakine'yle konuşurken ederken, Sakine arabadan kurtulup yanıma geliyor gene sarılıyoruz vs. fakat sonra hep korktuğum şey başıma geliyor ve Sakine huzursuzlanmaya başlıyor. ben Sakine'yi tutamamaya başlıyorum. birşeyler yedirmeye çalışıyorum ama itiyor elimi. etrafa diyorum ki "kenan'ı çağırın" insanlar koşturuyor. Sakine beni ite ite dışarı çıkarıyor, birbirimizi ite ite durabiliyoruz yoksa Sakine parlayıp gidecek ve ben de devrilicem. Sakine'nin lahmacun sevdiği söyleniyor, birileri koşuyor lahmacun almaya. bu koşuşmaca sırasında yarışın yapılacağı şehri görüyorum biraz, hava kararıyor filan. tunus'un deniz kenarı eski kentine benziyor ya da antalya'ya. Sakine'nin beni dışarı çıkardığı nokta ortası düzlenmiş orman bi alana açılıyor. düzlenen alan temel açılmak üzere kazılmış, sarı tutuncu bir toprak çıkmış, etraf orman. sakine beni terkedip içeri girdiğinde ben etrafıma bakıyorum. bikaç görünütü var: bi tanesi etrafı kayalarla çevrili çok derin bir çukur, bir temel çukuru. sanki tünel kazılmak üzere açılmış bit çukur. dumanlar çıkıyor, spot ışıklar var. ürkütücü ve çukurun içindeyse fraklı takımlı, uzun politikacı şapkalı, uzuun beyaz suratlı karikatür bi adam var. incecik bacaklı, beyaz patlı suratlı, elinde baston. kollarını bacaklarını sallıyarak bişiler söylüyor çukurun dibinden. karışan bir diğer görüntü, daha evvel gördüğüm orman ortası düzlükte: düzlüğün ortasında antresit rengi granitten kocaman tak gibi bir kapı. site giriş kapısı ama daha çok bir mezarlık kapısına benziyor. burası yeni yapılmiş bir sitenin kapısı ve ben aynı anda bu sitenin reklam filmini izliyorum. hülya avşar anlatıyor, handycamle çekilmiş belgesel tadı olan bi rklem filmi izliyorum, hem uzun. hülya avşar, evleri mevleri anlatıyor, sonra çağan ırmakın karısıyla buraya taşındığını söylüyor. o bunu söylerken çağan ırmakı, karısıyla (karısı 60 70 yaşlarında, boynu fularlı beyaz kabarık saçlı bir adam) tak gibi girişin hemen içindeki, her duvarı cam kutu gibi evin içine girerken ve çıkarken görüyorum, kuş sesleri, acemi kamera tutuşları, netleyemeyen objektif numaraları ve kamraya bakarak saçma sapan gülümseyen çağan ırmak (ama çağan ırmak biraz harun kolçaka benziyordu). bu garip ve sessiz filmi izledikten sonra -ki aralarda unuttuğum binlerce detay var kahetsin. çünkü uyanmamaya özen gösterdim rüyayı görmeye devam edebilmek için ama uyandırılınca kayıp gitti detaylar- atların durduğu yere geri geliyorum. Sakine bana yan yan bakıyor, ona bakıp konuştuğumdaysa burnunda soluyup kafasını çeviriyor. nihayet kenan geliyor ve arkasında yerde serilmiş gastelerin üzerinde duran lahmacun ve yeşillik yığınını Sakine'ye yedirmeye başlıyor. arada bir o da yan yan bakıyor bana sanki Sakine'ye bişey yapmışım gibi. ben Sakine'yle bu kadar iyiyken aramız, ne oldu da bu hale geldi hiç anlayamadığımı düşünüyorum. Sakine bana hiç yüz vermiyor. yarışa katılıyor muyuz katılmıyor muyuz bilmiyorum.. buralarda uyandım.
Thursday, 3 June 2010
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment