Friday, 8 August 2008

die Zaman

Havada kocamaaaan gri bir bulut var. Dünkü baygınlık veren Ağustos sıcağından sonra gelen Alp yağmurlarıyla havanın bir anda Ekim soğuna bürünmesi bünyelerde uykuyla karışık bir şaşkınlığa neden oluyor. Dün gece yağmur fırtına sürerken ve şimşekler tam benim penceremde çakarken ben, etli patlıcan yemeği pişiriyordum.
Rejim.
Sabah da diyet süte kuş yemi (müsli ya da benim tabirimle müslü) yedim, benden mutlusu yok. Az sonra çıkıp Sophie'ye toplantıya gideceğim. Seneye birinci dönem odasında kalacağım insan Sophie, çünkü kendisi birçok Alman gibi Portekiz'e Erasmus yapmaya gidiyor. Ben bunları neden anlatıyorum? Hayır söylemek istediğim başka şeyler vardı ama...Neydi acaba? Pornocu kız mı? Çekik bir kızmış da dünya seks rekorunu kıran:
70 kişiyle 251 kere ilişkiye girmiş, onun da filmi varmış The World's Bigest GangBang diye. Filmi duydum ama ben sayının 600, kadının da sarışın olduğunu sanıyordum. Bu çekik kız aynı zamanda iki üniversite mezunu falan bir insan. Nedense bir de rekortmen. Porno evet. İlginç bir sektör. Yani sektörün kendisi ilginç, parçası olmak daha da ilginç. Biraz daha aç dersen şu anda trak geldi hiçbir şey söyleyemeyeceğim çek şu ışığı gözümden.

Bu sabah düşünüyordum, babam öldüğü andan itibaren bende zaman mevhumu kalmadı diye. Evvelinde de çok iyi değildi hafızam olayların vaktini hatırlamakta ama bu kadar da abartmıyordu. Söz gelimi bir sene evvel olmuş bir olayı iki sene evvel olmuş zannedebiliyordum ama yedi sene evvel olmuş bir olayı iki ay evvel olmuş zannetmiyordum mesela ya da tam tersi. Biliyorum ki hafızam anıları meydana geliş zamanına göre sıraya dizmiyor, öyle kaydetmiyor. Başka kriterleri oluyor kaydetmek için ve ayrıca zaten bir anı tek bir bağlamda hatırlanmıyor/kaydedilmiyor. Misal, birinin bana söylediği bir söz kaydolurken tüm etkenlerle kaydoluyor: söylenen söz, ses, karşılığında hissettiğim duygu, oturduğumuz masanın örtüsünün kokusu, rüzgarın sesi, yan masadan yere düşen eğilmiş çatal, masanın kenarında parmağımla oynadığım boyası kalkmış köşe, çayın dibindeki erimemiş şeker vs...Dolayısıyla çoook zaman sonra eğilmiş bir kaşık görsem bir yerde bana yaptığı çağışımdan, direkt ve temiz bir şekilde bana edilmiş sözü hatırlıyabilirim zınk diye.
Örneğin an'ı videoya ya da fotoğraf karesine hapsetmek de aslında bu bakımdan çok tehlikeli birşey. Ben ki bir An için 125 kare fotoğraf çekiyorum, o an'ın anısını o an olmaktan çıkartıp 'fotoğraf çekme anısı'na dönüştürüyorum bunu yaparak. O an'ın anısının oluşmasını engelliyorum. Birşeyi ezberlemek yerine yazdığında olur bu, nasıl olsa yazdığın yani kaydettiğin için hafızan artık onu aklında tutmana bir sebep bulamaz ve unutursun. Burdaki güzelim bulutların fotoğrafını çekerken geldi aklıma, ne kadar çok fotoğraf vizöründen gördüm ben o güzel bulutları! Önce izle bırak anı olsun. Bir telaş pür telaş makinaya davranmak...
Eskiden bu video için böyleydi bende. Her an yanımda kameram olsun isterdim herşeyi çekeyim. Takıntı. Muhtemelen herşeyi unutmaktan korkmak telaşıyla alınan refleksif bir tedbir ve fakat ne kadar da yanlış ve ters...

Ama bu arada japon animelerindeki bulut çizimleri beni, burda gördüğüm bulutlar kadar (olmasa da) benden alıyorlar. Ben de ben dee

No comments: