444, altıdan sonra tiyatrosu'nun oyunu. 2008'de ya da 2007'de çıkmıştı oyun sanıyorum ama ben ancak şimdi, altıdan sonra tiytrosu kumbaracı50'yi açtıktan sonra gidip de görebildim. bu akşam gittim gördüm. daha evvel grubun kurulduğunu, oyunlarını sahneye koyduğunu ve habire ödül alıp durduğunu takip ediyordum mütemadiyen. oyunun yönetmeni ömer erzurumlu, yazarı yiğit sertdemir. sanıyorum uzun süredir gerçekten oyun yazan tek insan o. çok zekice, çok dinamik ve çok "tam" bir oyun.
yiğit sertdemir ve detaylar. detayların bütünü oluşturduğunun (çok klişe bir laf haline geldi ama gerçek malesef), bizim algımızın da detayları seçerek anlamaya, kavramaya dönüştüğünün farkında. çünkü algılarımız (aynen tam da şu anda bergson'un madde ve bellek kitabını okurken) kendi için yararlı olan, geçmişte yerini bulan, çağrışım yapan detayları algılıyor öncelikle. bir insanı bir bakışta istediğimiz kadar inceleyelim, hemen ardından boy resmini çizemeyiz, bize göre karakteristik olan detaylarını hatırlarız. bir oyun da böyle yazılır, sahnede yönetmenin de oyuncunun da izlediği yol burdan geçer ister istemez. detay. yazar belli ki zaten bu detayların farkında bir şekilde yaşıyor hayatını ve böyle zevk alıyor ve böyle üretim yapıyor. detay delisi bir insan olarak mini mini, belki herkesin göreceği ama ayırdına varmayacağı küçücük detayları gördükçe daha da düştüm oyunun içine. o detaylar ayrıca fark edilsin diye değil, insan algısının bir sonraki ana doğal geçmesi için yapılmıştır ama beni mutlu ediyor. evet ancak böyle açıklayabilirim. detaylar beni mutlu ediyor. ve sonra da beğeneceğim oyunu daha da çok beğeniyorum!
444, toplumsal hafızasızlığı "teknoloji"yi kullanarak kapitalizme bağlıyor. ama klişeye kaçmadan. sistem = bilgisayar sistemi, hafıza = bilgisayar hafızası. kaba bir analog değil. ama matematik bir kurgu ve ince yazılmış bir iskeleti var oyunun. üstelik tam ortada kendi kendine takılan fare de çok düşününce çok klişe bir göndermeymiş gibi gelse de oyunun içinde hiç de öyle olmuyor çünkü hiçbir yere klişe bir göndermede bulunmadığından, bizim algımız o fareyi "kobay - sistemin kölesi - memur" falan gibi klişe göndermelere yöneltemiyor. çok doğru yazılmış bir oyun bu yüzden. bu klişe sembolü klişe olmadan kullanabilmesi gerçekten yeni bir dil yaratabilmiş olduğunun kanıtı. tüm bunları söylerken klişeye kaçmaması, gerçekten gerçek bir derdi var demek yazarın kanımca.
son kısımın belki fazla "mesaj" olması eleştirilebilir ama ben şahsen bunun böyle olmasını oyunun doğal gidişinde, yerinde bir son olarak değerlendirdim. sessiz ve giderek sönen ve karanlığa gömülen bir mesaj hissi veriyor kurgu ve reji.
çok karşılaştığım birşey, üretiminin içine alıntı yapmayı bilmeyen yazarlar ve çizerler. öyle direkt alıntılar yaparlar ki, yazarın ne dediği gizli kalır, silinir. dolayısıyla yaptığı alıntı bir gösterişten ileri gidemez. 444'te bu böyle değil. herşey birbirinin içinde erimiş. herşey doğru yerde. temiz ve leziz.
444'teki alıntıdan bir alıntı:
- söyle hayatın anlamı nedir??
- doğumdan ölüme kadar geçen süre.
Friday, 13 November 2009
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment