Friday, 13 November 2009

bu teknoloji nereye gidiyor? ya da teknoloji ve standardizasyon ya da kırmızı başlıklı kız tuvalette kaldı



efendim nano teknolojinin koltuktan süpürgeye, sesten karakter tahlilinden dünyayı kontrol etmeye kadar her derde deva olduğu günümüzde biz bugün bu köşede tuvaaaletlerden söz edeceğiz.

teknoloji...yüriyen merdivenler, asansörler, sensörlü kendiliğinden açılıp kapanan kapılar, ergonomik büro sandalyeleri ve sensörlü tuvaletler. tüm bunların, öngörüldüğü gibi işleyebilmesi için standardize olması şarttır. söz gelimi ergonomik yataklar, koltuklar belli bir norma göre tasarlanır. keza asansör düğmeleri ve sensörlü kapılar da. ben "kısa"ca başımdan geçen bir an'ıyı anlatmak istiyorum burada. geçenlerde karaköydeki paradayz restoran'da (burası taze mezeleri olan, denk gelirseniz çok şeker seyyar bir müzik grubunu şenlendirdiği, rus fahişelerin sıkıştırılmış sosis gibi giyinip korkunç heriflerin ciplerine binmeden evvel zil zurna sarhoş oldukları nezih bir yer)(bi de dışarda bir yapay havuzları var ki içinde havasızlıktan boğula boğula yavaş yavaş ölen ağzı açık balıklar dolaşıyor. öyle aptallaşmışlar ki elinizi attınız mı yakalıyıveriyorsunuz. canlı canlı ızgaraya atmak çok iç acıtıcı olduğu için bu havuzda bööle saatlerce yüzdürüyorlarmış ki hayvanlar yavaaş yavaş boğularak ölsünner. ben aktüel kamerayım, balık yiyen bir insan olarak ne desem boş. üstelik yediğim balığı kendim avlamaya bile yeltenmeyen modernlerden)çişim geldi ve tuvalete yöneldim. efenim teknolojik tuvalet nedir? ışığı, sifonu, koku pıs pısı, musluğu, kağıt havlusu sensörlü olan tuvalettir örneğin. yani bize sadece işemek, sıçmak kalıyor. gerisini akıllı tuvalet yapıyor. keşke oturmamız bile gerekmese. fakat dediğim gibi herşey standard.
peki ben?
ben standard mıyım?
hadi su neyse ama ilk ayakta tuvalete girdiğimde taa tavanın tepesindeki ışık sensörünün beni farketmemesiyle başladı herşey. o karanlıkta ne şarlatanlıklar yaptım sensör beni farketsin diye ama nafile. ışık hiç yanmadı ve herşey karanlıktaydı. karanlıkta kalınca, sanki bir kokpitteymişimcesine oramda buramda yanıp sönen sensör kırmızısı ışıkları görebiliyordum sadece. peki klozetin yerini buldum güzel. fakat sifon da sensörlü olduğu zaman iş gene çetrefilli. efendim sensörlü sifon şöyle çalışıyor: siz klozete oturduğunuzda, önünde biri olduğunu anlayan akıllı sifon arkadaş susup bekliyor işinizi halletmenizi. kalktığınızı farkettiği anda da basıyor yaygarayı, çekiyor sifonu. ama benim gibi standardın altında bir insan klozete oturduğunda, hele de işi biraz olsun uzunsa ve oturup beklerken istem dışı azıcık kamburlaşıp çöktüyse sensörlü sifon hemen bundan istifade önünde insan kalmadığını zannedip çekiyor sifonu! başıma geldi elbette. sifonu duyunca dikleştim, sifon da durdu. az sonra gene kaykıldığımda gene çekti sifonu teknoloji! bu böyle bir köşe kapmaca gibi devam ederken kendimi istenmeyen biri gibi hissettim, sanki arkamdan biri beni ordan kovmaya çalışıyormuş gibi. (standardın altındaki insanlar hassas olurlar)
işimi yarım bırakıp hınçla kalktım. o sinirle karanlıkta lavaboya girişdim ve su aklamaya başladı. önüme gelen tüm kırmızı ışıklara el kol ettim binlerce kağıt havlu aktı yere. birini koparmaya çalışırken hepsi koptu, yarısı üzerimdee yarısı yerdee çamuuur! yerdeki kağıtlara basıp kayarak zar zor kapı kilidini bulup hışımla çıktım. açık kapıdan gelen ışıkla arkamı dönüp baktım düşman tuvalete...içerisi kötü durumdaydı. fakat ben standardın altındayım diye bu benim suçum değildi.
mekanik olan, elektronik olana göre daha organiktir kanımca. neticede, mekanik olan işlemediği vakit gene sizin el becerinize, kas gücünüze mecburdur. ama elektronik olana uzmanından ve uzman cihazlarından başka biçimlerde müdahele edemezsiniz.

bu teknolojik standardizasyon nereye gidiyor?

teknoloji mi bize göre biçimleniyor yoksa biz mi teknolojiye göre?

bu durumda artık standard çocuklar doğurmanın teknolojik bir çaresi mi bulunacak?

robotlaşmayı tercih etmez miydik?

No comments: