Wednesday 10 October 2007

09.10.2007

ilk derse girdim nihayet. Herr Reine Funck'un fotoğraf projesi dersi. Saat 9'da sınıfa girdiğimde Funck, önünde birkaç fotoğraf kitabından örnekler göstererek brief veriyordu. Tabi ki almanca, ingilizce bilmiyor hoca! Her dediğini anlıyormuşum gibi en öne geçip gözlerinin içine bakarak dinledim onu, o da anlıyormuşum gibi anlattı, İyi konsantre olup birkaç kelimeyi yakalayınca az da olsa anlamayı beceriyorum. Dersin sonunda yanına gidip olmiyan almancamla ona "Ein problem.Ich spreche kein Deutsch aber ich verstehe sehr klein!" deyiverdim. İşte o andan itibaren kısa ve ilginç bir diyaloğa girdik, çünkü o bana almanca soruyor ben de ona ingilizce cevap veriyordum ama birbirirmizi nasıl olduysa anladık. Önce ingilizce bilen birinin projesini seçmemi söyledi ama ben fotoğraf yapmak istediğimde diretince, birkaç iyi niyetli öğrencinin de yardımıyla kendimi kabul ettirdim. Projenin ana teması ışık ve kompozisyon, manüpüle edilmemiş ham dijital fotoğraf. Önce gruplar halinde çalışılıyor ama sonunda herkes kendi ödevini veriyor. Işık düşünerek bir fotoğrafçı ya da belki bir film seçip onu sunacağız önce. Benim aklıma Hitchcock'un The Shadow of doubt geldi. Tekrar izleyip bakıcam bi...
Bana yardım eden öğrenci Lisa, geçen dönem Portekiz'deymiş erasmus öğrencisi olarak. Çok şeker bir kız, seçtiğim dersler ve hocaları üzerine konuştuk, e-maillerimizi aldık. Öğleden sonra Güliz'le birlikte almak istediğimiz meşhur, kıç kastırıcı stop motion dersine gittik ve yazıldık, Herr Maxzin. İngilizce biliyor ve çok şeker birine benziyor. Dersini seçen çok kişi olduğu için bizi araya sıkıştıracağını söyledi. Bu derste gruplar halinde çalışılıyor ve gerçekten sağlam bir katılım ve disiplin gerekiyor, sömestir sonunda bir grubun bir stop motion filmi oluyor. Benim ilk grup çalışması deneyimim olacak böylece. Konuysa, 'magic mushroom'! E dersten evvel bir iki tane dağıtırsınız herhalde gibi bir yavşaklığa giremeyeceğim kadar samimiydi adamcağız. İçim umut doldu hakkaten! Burdan mı mezun olsam diye düşünüverdim (gazla çalışan gökçe).
İki ders arasında da Rilke'nin hikayelerini okumaya devam ettim. 'İsa çocuk' hikayesini 'tam animasyonluk' olarak, 'gelincik...' hikayesini de tek kişilik oyun olarak işaretledim. Gelincik..., üç sayfalık minik bir hikaye, tam anlatıcılık; aklıma ses ve ışık efektleri gelerek hatta elimde boyalarla hayal ettim. Bu arada okulun bize bedava verdiği almanca kursuna yarın gidip bakacağım...

gölgem odam