Tuesday 18 December 2007

yastık hayatı (RÜYA)



Epey bir zamandır duruyordum. Nedendir bilemedim. Ne rüya görüyordum ne birşeyle uğraşıyordum. Şarap ve bira...On gün boyunca hiç bulaşık yıkamadım. Bir yere attığım herhangi birşey hayatına orda devam ediyordu. Herşey duruyordu yani: masadan sarkan lamba, odanın ortasına çekilmiş yatak, etrafa hetöröjen bir şekilde yayılmış bardaklar. Kapının arkasına dizilmiş çöp torbası cesetleri, yerde saçlar... Bu dalgınlığın bir yanı da sakarlık olarak tezahür etti ve dökülen herşey döküldükleri yerde yaşamaya devam ettiler taa ki üzerlerine basıp onları iyice küçük tozlar haline getirinceye kadar. Yere dökülen birşeyi silme girişimim de ancak, son kalmış olduğunu elimi atınca farkettiğim kağıt havlunun en son parçası olan kanlı sümüklü mendil oluyordu. Kıçımı kaldıran şey, dizi dizi duran çöp torbası cesetlerinden birinin gerçekten ceset gibi koktuğunu farkedip torbayı kaldırınca altında gördüğüm koyulaşmış kan birikintisi oldu. Birkaç gün evvel attığım, defalarca yemek yapmak ümidiyle çözüp çözüp dondurduğum kıymanın son nefesinin kokusuydu bu. Öyle ki lekeyi son kalan bezimle silmeyi başardığımda kanın, döşemenin rengini açtığını gördüm. Şimdi o çöpler en azından ikisi bir torbanın içinde üç büyük torba halinde duruyorlar. Bir de yanlarında, içi geldiğim ilk günden beri, bayatlasa da atmaya kıyamadığım bu yüzden de bir gün nehir kenarına gidip ördeklere atarım diye biriktirdiğim ekmeklerle dolu olan büyük bir torba daha var. Son kalan makarnamı nemlenmiş tuzla birlikte temiz kalan son kapta yedikten sonra biraz aç durdum. Sonunda nihayet herşeyi yıkamaya başladım. Dün akşam. İki saat kadar sürdü. Sonra da kendime kaşarlı domuz ve yanına püre yapıp yedim ki bu akşam da menüde aynı şey var. Sonra sonunda Tilbe Saran'a yapacağıma ve göndereceğime söz verdiğim kedi yastığını bitirdim, bir de yanında Ekin'e bir yastık daha yapmaya başladım. Bu sefer ürkünç bir tablo çıktı.
Dün gece bir de rüya gördüm. Rüyanın genel havasını sanırım gece boyunca tekrarda dinlediğim Au Lait parçasına borçluyum. (Lyle Mays/Pat Metheny)
Hava kapalı, bir göl kenarındayım. Gölün iki kenarı da sık ormanlık. Benim durduğum kenarında seyrek ağaçlar var. Gölün kıyısı toprak ve suyun içinde de yer yer kayalar var. Gökyüzü kocaman. Tanıdığım ve tanımadığım arkadaşlarım gölün üzerinden uçarak benim durduğum yere iniyorlar. Benim için toplanıyorlar. Eski bir arkadaşımı görüyorum uçarak gelirken, çok seviniyorum ama nedense selam vermeyip arkamı dönüyorum çünkü onun beni farkedip yanıma gelmesini istiyorum. Bu insanların buraya gelmelerinin sebebi benim eski bir kısa filmimin açıklamalı gösterimi olması. Sonraki sahnede ben bir başka arkadaşımla bir kayanın üstünde oturmuşum etrafımda da insanlar var. Filmim izleniyor ama film gibi değil daha çok gerçek bir performans olarak izleniyor. Ardarda kısa kısa hikayelerden oluşuyor filmim. Her hikayede konu uçmak, Uçan rengarenk kanatlı bir kuşun havalanması, bir yerden bir yere uçan bir adamın hikayesi...vs. Uçan şeyleri izliyoruz canlı canlı. Ben filmimi ilk kez izliyor gibiyim ve hiç hatırlamıyorum. Her hikayeden sonra sorular soruyor insanlar, ben malesef hatırlamadığımı söylüyorum onlara ve benim yerime yanımdaki arkadaşım uzuun uzuun açıklamalar yapıyor. Ben şaşırıyorum ve filmin bana değil ona ait olduğunu sanacaklarını düşünüyorum. Sonra film bittiğinde ve herkes gittiğinde ben burnumu arkadaşımın çenesine dayıyorum ve öyle duruyoruz.
Aralarda bir yerde bir de vapur sahnesi vardı, orda Ceren vardı. Cep telefonunda birisiyle konuşuyordu, ayaklarında şeffaf turuncu lastikten lastik ayakkabılar vardı, dikkatimi çekiyordu seviyordum ayakkabılarını. O telefonda konuşurken ben de onun ajandasına bakıyordum ama ajandası bildiğimiz ajanda formatında değildi, onun yerine boş vapurun duvarlarına, her yerine asılmış resimler, yazılar, post-itler, kumaş parçalarından oluşuyordu. Yani ben onun ajanda/günlüğünü sergi gibi izliyordum. Ceren'in telefon konuşması hiç bitmedi. Sonra sahne değişti...
Sonra uyandım.
Sonra gene uyudum ve gene uyandım. Soğuk sütlü kahve içip çıktım.
Şimdi patates soyacağım.
Rossini - Preghiera (Mısır'daki Musa Operasından)