Saturday 20 October 2007

20.10.2007




19'un gecesi
İlk gece macerası!
Tam sayfa!
Renkli!

Helsinki Bar. Evime çok yakın bir bar. Cepheden bakınca sadece restoranmış gibi gözüken ama içeride arkada tıkışılan ve dans edilen ve bazen canlı müzik de olduğunu bize anlatan minik de bir sahnesi olan club kısmı var. Şeker bir yer, zemin tuğla biçimli terra cotta, tavan ahşap ve aşağı doğru asılı bir sürü A3 büyüklüğünde ince perdelerin üzerine yansıtılan ve parça parça gözüken film görüntüleri.
Biz (ben, Güliz, Martina, Chiara ve Lorena sanırım) 23:30 gibi gittik doluydu. İçkilerimizi alıp sahnenin kenarına oturduk. İlk tanıdığımız kişi, yabancılar şubesinde bize yardım eden kadıncağız oldu. Dans ediyordu, selamlaştık ve çok güldük. Arkamızda kamyon şoförü kılıklı dj '80'lerden '70'lerden ve hatta '60'lardan nemli ve rutubet kokulu dans müzikleri çala dursun ben, daha hiç ağzımı sürmediğim vodkam ve sonra aldığım biramın, masa olarak kullandığımız hoparlörün üstünde nasıl olup da hiç el deymeden zangırt diye devrilip yere düştüğünün sırrını keşfetmiye çalışıyordum ki, deli gibi dans eden bir alman gencinin birasını hoparlörün üstüne koymasıyla sır perdesi indi. Hoparlörün basları öyle kuvvetliydi ki üstüne konan herşeyi dans ettire ettire aşğıya atıyordu. Herneyse ben böylelikle 7 euromu gene havaya saldıktan sonra bana Güliz'in ısmarladığı biraya sarıldım ve hiç bırakmadım. Sonra aklıma gelen parlak bir fikirle hoparlörün üstüne oturdum. Bas terapi! Fizyoterapi masörü olarak gayet başarılı bir aletti bu hoparlör. Bir süre sonra belden aşağımı hissetmemeye başladım. Sonra alkolün verdiği sıcak kanlılıkla kalktım ben de dans ettim bizim kızlarla. Onca biradan sonra tuvaleti bulmalıydım artık. Kızlar tuvaletinde epey sıra vardı, erkekler tuvaletinden çıktığını gördüğüm bir kız ve bir çocuktan sonra ben de daldım erkekler tuvaletine. Aslında hep yaptığım şey ama gel gör ki çıktığımda kapıda sıra bekliyen kızlar beni alkışladılar, hatta biri bişeyler söyledi de ben de "Ja ja!" deyip güldüm ve gittim.
Kızların yanına döndüğümde yanlarına deli gibi sarhoş olmuş bir hırbonun oturmuş olduğunu gördüm. Yazık çok sarhoştu ve habire 'çak çak çak!' diye elini hava kaldırıyordu, bağıra bağıra şarkı söylüyordu. Bir süre sonra ciddileşip susup gitti, belki nihayet midesi bulanmıştır mesela...
Bir süre sonra italyanlar esnemeye başladılar ve biz gidiyoruz deyip gittiler. Ben hala hoparlörün üstünde oturup etrafı izliyordum. Biz de bir süre sonra sıkılıp çıkalım dedik ama tam çıkarken ben bir çocuk gördüm ve tanıdık geldi. Şüpheli bakışlarla yaklaştık birbirimize ve konuştuk. Hatırladık ki kaplan suratlı bu almanla, geçen seneki grafistte aynı gruptaydık.
Ben iki haftadır okula gidiyorum ama seni görmedim dedi bana. Umarım görüşürüz dedik. Biz çıktık, sonra neden çıktığımız anlamıyarak ve neden tekrar girdiğimizi de anlamıyarak tekrar gerisin geri girdik. Fakat dışarda biraz bekledik çünkü içerisi doluydu ve çıkan insan sayısı kadar alıyorlardı. Güliz giremeyeceğimizden korkunca ben de insanları itiştirerek en öne geçip içeri girerken İstanbul'da bir gece JazzStop'a para ödemeden nasıl girdiğimizi anlattım: Can'laydık, sarhoştuk, giriş paralıydı kapı gibi de bir bodyguard vardı. Girişte bir polis arabası duruyordu, oralarda bakınan birine neler olduğunu sordum, birilerinin kavgaya tutuştuğunu söyledi bana. Can 'nasıl gireceğiz ki' dedi, ben hiç birşey düşünmeden 'gel' dedim. Kapıya doğru yürüyüp bodyguarda içimden gelen ilk şeyi söyledim 'abi çok korktuk ya! dışarı attık kendimizi', başını sallayıp içeri aldı bizi.
Neyse girdik, kendimize bir bira daha aldık bir köşeye doğru yollandık. Ben tuvalete giderken kaplan suratlı çocuğa rastladım, adı Michael'di sanırım. Okuldan, seçtiği projelerden konuştuk iki saniye ayak üstü. Sonra ben Güliz'in yanına döndüğümde uzun boylu, o sıcakta paltosu ve atkısıyla dans eden kel bir adam vardı yanında. Sanırım konuşmaya çalışıyordu ama Güliz 'Gökçe kurtar benie' diyince ben de tek kaşımı kaldırıp artiz bir biçimde süzdüm adamı o da 'ouu' deyip uzaklaştı, gülüştük. Sonra anladık ki adam gaymiş ve sevgilisiyle birlikte gelmişlermiş. Bizim kamyon şoföründen sonra sahneye çıkan genç bir dj, kendisi de uçarak bangır bangır dans müziği çalmaya başlamıştı. Herkes azmış dans ediyordu. Bir Prodigy remixi çaldığını hatırlıyorum. Sonra biz gene sıkılıp çıkmaya karar verdik. Kapının önünde gay adamı gördüm -birilerine bulaşmasam olmaz ya- adamın atkısını çözüp açtım ve boynuna astım o da boynunu uzattı 'öp' diye, ben de öptüm, o da beni boynumdan öptü sonra da dudağıma bir öpücük kondurdu, gülüşüp 'çüüüz!' deyip çıktık.
Eve dönüş yolunu pek hatırlamıyorum, nasıl olsa bildiğim yerler deyip, kare kare kaydetme ihtiyacı da duymayıp uyutmuşum makinayı demek ki...