Saturday 26 January 2008

evet

Ha bu arada hayatımın ilk pırasasını ve mercimeğini yaptım. Bak sen türk kızına bak. Burjuva işte. Kıvamları yalan ama lezzetleri pek güzel oldu. Tarifleri şöyle:

MERCİMENK

200 gram kıyma
küçükçe bir tencere
yarım paket mercimenk
bir soğan
kara biber
ak tuz
az bi zeytin yığı
bol bi su

Öncelikle ocağımızın altını orta açıkta ateşliyoruz. Yarım paket tenciremizi ocağa koyuyoruz, az bi zeytin yığını döktü müdü, içine 200 gramlık kıymamızı atıyoruz, parçalara böllüyoruz ki köfte olmaya görsün, üstüne ak tuz kara biber. Sonra içine ince soğanmış kıyımları atıp kuvarmaya devam ediyoruz. Pembeler soğanlaşıncaya kadar kavurları maya devam ediyoruz. Once they are kavruldu hemmen içine mercim paket yarımı ve bol bi su'yu boca ediyoruz ve becerebildiğimiz kadarıynan dışarı dökmeden karıştırıyoruz. Tenceremizin kapakcağzını kapatıp, terkedip gidiyoruz. Sonra vakit geçiyor.....
..


..
...
.

,.,.,..

Bi bakalım ne oldu deyince görüyoruz ki bol bi su'dan eser yok. Az daha bol bi su boca ediyoruz ve gene terk ediyoruz. (bu hareket, bu döngü, bu coşku , bu kovalamaca sayısız kereler tekrar tekrar edilebilir dikkat!)


Afiyetle yersiniz mi raccomando eh...




PIRASSA

4 adet pırrasa
bir çay badığı zeytin yığı
1 küb şeker
4 de havunç
tus
su

Pırassâları yıka. Havuçları yıka. Kes biç tencereye at. Bir çay bardağını zeytin yağynan doldurup tencereye yerleştir. Ocağı orta fitilde ateşle ki. Bir küb şekeri tam ortaya koy ki kokusunu eşit salsın. Ak tuz at göz kararınca. Ne kaldı? Su. Bol su koy ki çorba gibi olsun. Yüzen pirâseler. Yazlık Pırrassa. Bırak pişsin bırak! Foku foku ederse korkma. Olur öyle. 40 dakika kadar bir sürede biter. Soğutup da yersin e mi annem mi raccomando!


İyi günler
Acılar dinsin
Göz yaşları kurusun
Deriler yüzülmesin gözler oyulmasın
Beyinler patlamasın
Penislere cam kamışlar sokulup içerde kırılmasın
Döverek çocuk düşürtülmesin
Silah satılmasın
Barış
sevgi
Pırasa

RÜYA

Dün gecenin ortasında görüp uyanıp 'hatırla!' dediğim rüyada, çok karanlık bir gecede Teşvikiye'deki evimizin karşı kaldırımında babamla birlikte durmuş, az ilerde oynaşan köpek yavrularına bakıyoruz (gene teşvikiye gene babam ve gene köpek). Babam bana köpeklerin cinslerinden bahsediyor, biri biraz daha büyük, küçük olanı büyük olanının sırtında duran kapkara köpekçikler bunlar. Pek şekerler, oynuyorlar. Sonra oradan geçen şişman bir kadın (bilerek mi bilmeden mi orasını hatırlamıyorum) yavru köpeğin kafasını eziyor ve oracıkta öldürüyor. Ben (ki bu küçüklüğümden beri böyle bir durumla karşılaştığımda yapmak istediğim şeydir, bu kadar şiddetli olmasa da) kendimi kaybetip kadının üstüne atılıp yere yıkıyorum onu ve deli gibi ağlıyarak, elimde kadının başını yere çalıp duruyorum. Defalarca. Kadının kafa tasının çatladığı sesini duyuyorum elimden ağrı ama vurmaya devam ediyorum. Artık sadece köpeğe değil kendi yaptığıma da ağlıyorum, herşey birbirine giriyor. Fenaydı.
O ağlama krizi babamın ardından patlattıklarıma benziyor. Kafası ezilen yavru köpek...Peki...Ama ben de kadının kafasını eziyorum ve bundan suçluluk da duyuyorum, aynen babam ölürken ona onca sene ilgi göstermemiş olmamdan duyduğum koca suçluluk duygusunun da araya karışmasıyla sarfettiğim sıcak göz yaşları gibi.Sıcak gözyaşları. E evet yakarlardı. Şişman kadın kim? Bilmiyorum. Köpek ben de olabilirim gene.
Sahne bir iki hafta evvel tesadüfen izleyip de içimin kesildiği ve ağladığım
Çin'deki deri piyasasında hayvanları nasıl öldürdüklerini gösteren Peta videosundan, onu anladık. Anlamasak da olurdu. Teşvikiye-ev, baba, köpek...Şişman kadın. Kan göz yaşı. ihtiras tutku namus gurur. A tv'de. Yeni dizi...