Thursday 22 April 2010

gerçek hayat hikayesi 1 - yabancılaşma

Rüya seansı

RÜYA 1

Ahlak Sınavı

Evdeyim gece, annemle birlikte. Odama doğru geliyorum ve odamda yalpalayan bir gölge olduğunu görüyorum. Sonra yere düşüyor kolilerin dibine. Bu, İstiklal'de sabah akşam sarhoş dolaşan o kungfucu adam. Gene sarhoş ve bu sefer odama gelmiş nasıl geldiyse. Ben onun yere düştüğünü görünce bir adım geri gidiyorum ve anneme durumu bildiriyorum. Korkuyorum adamdan sarhoş diye. Bir tarafım "git adamı kaldır, yatır, su ver" falan derken, bir diğer tarafımsa korkusunu büyütüyor. Adamın nağralar attığını duyunca gidip odamın kapasını kapatıp kitliyorum aceleyle. Adam bağırmaya ve debelenmeye devam ediyor. Ben, elimde telefon, panik halinde titreşiyorum koridorun ortasında. Elimdeki telefonla polisi, ambulansı ya da itfaiyeyi arayacağım herhalde bilmiyorum. Odaya girmek aklımdan geçse de korkum bunu engelliyor. Ben arada kaladurayım, sarhoş adam iyice delirip
kendini camımdan aşağı atıyor. Ve ben bok gibi kalıyorum...



RÜYA 2

Eyveöleövı - Rüyada duyu hfızası

Annem mannem birileri, hepberaber bir gezideyiz. Yeni sönmüş bir yanardağı gezeceğiz. Kim bilir hangi sıradağların tepesindeyiz, rakım epey yüksek. Bu dağların tepesinde küçük bir ağız var, yanardağ ağzı, işte oraya çıkıyoruz. Güneş batmak üzere ve bizden epey aşağıda, irtifa harika. Volkanın ağzının güneşin gölgesinde kaldığı saatte çıkıyoruz biraz serin olsun diye zira krater gibi şeyin içi hala sıcak. Her yer türk kahvesi ya da kakao gibi. Yer yer nemli yer yer kuru. Yavaş yavaş, o ağızın etrafına tutuna tutuna yürüyoruz. Krater benzeri bu ağız dediğim işte herhalde on - onbeş metre çapında birşey. Herkes sanki yerçekimsiz ortama gelmişizcesine ağır hareketlerle kraterciğin etrafında dolanıyor. Gruptaki bir çocuk kraterin içine de giriyor. Nasıl anlatsam? Çizsem daha iyi tabii ama...Bu krater dediğim, yanardağın patlayıp söndüğü ağız ve kesik uçlu kalemler gibi eğik bir düzlem. Kahve fincanının içi gibi aynen (zaten görüntü aynı, büyütülmüş, köpüklü türk kahvesinden volkan almaz mıydınız?) Başımızdaki rehbere sorup atlıyorum ben de kraterin içine. Atlıyorum derken derin falan değil, kaldırımdan yola iner gibi. Fakat fark şu, kraterin kenarları soğumuş olduğu için sert ve serin oysa içi daha yumuşak (hafif nemlenmiş kahve gibi) ve insanın ayağının altından sıcak geliyor gerçekten de. Gerçekten de dedeğim, ben bu farkı rüyada hissettim hatta test ettim ayağımı bir içeri bir dışarı koyarak. Sonra o hoplayan zıplayan çocuk gibi ben de sıcak topraklı kraterin içinde yürüdüm.
Burda bir yan hikayecik daha vardı. Rehber çocuktan hoşlanıyordum ben sanki, ama ben 14 - 15 yaşındaki bendim sanki. Grupta ince narin minyon mazlum kumral bir abla vardı ve rehberle hoşlaşıyorlardı sanki. Bunun beni kötü hissettirdiğini hatırlıyorum rüyada.

Bu kadar.