Monday 21 December 2009

DİKKAT AŞIRI YORUM !



paranoyak fotoğraf analizi no: 98

DİKKAT AŞIRI YORUM !

fotoğrafın ufuk çizgisi, fotoğraf karesini üçte bir noktasından kesiyor.




ufuk çizgisinden aşağıya doğru, dalgaların doğrultusu giderek dönen bir açıyla ufuk çizgisini tekrar ediyor. geride de bulutların ve dağların konumu gene ufuk çizgisine paralel. dalgalar, ufuk çizgisinden dairesel açılarla fotoğraf karesinin aşağısına doğru yankı yaparken fırtınanın, peşine taktığı tüm şiddeti, bulutları ve dağlarıyla benim de bulunduğum yere doğru saldırıya geçtiği hissini veriyor.






ilk dalga çizgisini otuz derecelik bir açıyla kesen çizgi ise (denizdeki iskele ve devamında kara parçasının kenarları)



kadrajın sol alt köşesiyle birleşiyor. bu diyagonal çizgi, eksikliği halinde dalgalarının yönünü ve şiddetini hafifletecek olan monotonluğu yırtıp dinamizm getiriyor.

DİKKAT AŞIRI YORUM !

diyagonal çizginin devamını teşkil eden kara parçasının kenarının, direğin köşesinden dönen diğer kenarı uzatıldığında, kadrajın sağ alt köşesine varıyor.



bu vesileyle oluşan eğik çarpı işareti, -en klişe göndermesiyle- yasak ya da tehlikeli olanı işaret ediyor. bu alana girme diyor. fakat çelişkili bir biçimde aynı zamanda bu çarpının, sağ alt köşede açtığı (fotoğrafı diyagonal olarak gene kısmen üçte bir bölen) alan da






beni izleyici olarak fotoğrafa çağırıyor çünkü bu üçgen alan, fotoğrafın aslında en sakinleyen kısmı; geri kalanından nispeten daha güvenli olan, dalganın öldüğü/durulduğu, suyun sığ olduğu yer.



demir direk, fotoğrafı bir bölü dört noktasından dik kesiyor.



bu direk, fotoğraftaki diğer çizgilerden/hatlardan farklı olarak sert ve düz bir ayrım yapıyor dörtte bir kısımla dörtte üç kısım arasında. diğer belirlediğim tüm çizgiler organik ve göze net görünür çizgiler değilken demir direk, net ve keskin. sol kenarda kalan dörtte birlik alan (direk ve altındaki kara parçasının kenarı arasında kalan dikdörtgen bölge, kompozisyonun belirleyici dik ve yatay çizgilerini özetler nitelikte dalgalara direnen demir ayaklı masayı kadrajlıyor.





yatay çizgiler hareketi, dikey çizgiler sabitleri işaret ediyor.

DİKKAT AŞIRI YORUM!!

koyu ve açık alanlara bakarsak:
açık alanlar,


fotoğrafa hareketi veren, fotoğrafın derinliğinden öne doğru gelen birbirine paralel alanlar.



koyu alanlarsa


birbirlerine gergin çelik iplerle bağlıymışcasına, fotoğrafın sabit dikkat merkezini tutuyorlar.

fotoğrafın, doruk noktasındaki gerilimi işte kompozisyonun bu başarısından geçiyor. dikey sabitler kadrajın tam ortasında olsalardı, hareketi keserlerdi dolayısıyla gerilimi düşürürlerdi. makina, dalgaları tam ortadan alacak şekilde konumlanmış yani dalgalar dairesel bir harekete tamamlanıyor olmayıp, birbirine tam paralel olsalardı da benzer bir gerilimsizlik olabilirdi.

herşey hareket halinde, dolayısıyla göz hiçbir şekilde tek bir noktaya uzun süre baka kalamıyor. gözü hep dolaştırıyor kompozisyondaki hareket: belki önce dalgalar, dalgaların ardından gelen bulutlar -gökteki dalgalar- ve grili dağ öbeği,
ordan fotoğrafın bence en gergin noktası, karar anını belirleyen nokta geliyor: karenin merkezinin biraz üstünde, uzaktaki kayalık uçta patalayan dalga:





ardından gözüm ikinci sakin gerilim noktasına kayıyor: ampul.
ampul şeffaf, kırılgan ve narin. karenin gözü sanki. vahşi fırtınanın ortasında, ondan hiç korkmayan küçük cam kutu.
sonra gözüm, direğin önünde duran kayaya kayıyor. ordan masanın koyu siyah bacaklarına,
bacaklarının altından sıvışan suya, tam benim ayaklarımın önünde birbirine çarpa çarpa aptallaşıp ölen dalga köpüklerine.
ordan, dalgalara doğru giden sakat iskeleye ve tekrar dalgalara.

gözüm, yaptığı bu ilk dairesel geziden sonra bir noktadan diğerine atlamaya başlıyor. ayaklarımın altına doğru gelen sulardan kaçmakla, üzerine doğru gitmek arasında gidip geliyorum. bu da kalp atışlarımı hızlandırıyor. hızlanan kalp atışları gerginliğimi perçinliyor. garip bir heyecan. bu koşarak kaçılmasını salık veren tehlikeli perspektifin içine hızla dalmak istiyorum, karenin dondurulmuş olması bana çaresizlik hissi veriyor. sanki saldırıya uğramak istiyorum ama bunun bir fotoğraf olması beni tutuyor. fotoğrafın fotoğraf olmasından huzursuz olmak...çok saçma.

karede hiçbir canlının olmaması çok önemli bir nokta daha. burda, canlılığa dair göreceğim herhangi birşey (martı, gemi,terlik vs) bu başlayamayan ve bitmeyen kıyamet anını kesinlikle bozardı. şehveti kaçardı. dünyevileşirdi. rasyonalize olurdu ve dramatikliği klişeleşebilirdi.

son olarak: fotoğraf cem kamaoğlu'na ait.

ve burası heybeli'nin arkasındaki çam limanı.
ve çam limanı'nın, yaz güneşinin suyun derinliklerine ittiği yaban ruhunun haritası.