Tuesday 21 October 2008

Raymond Briggs'in When the Wind Blows'u

Bugün Türkçe - Almanca gramer kitabının cevap anahtarı ekini almak için dışarı çıktığımda, birçok ilginç kitabı ucuza satan Joker isimli kitapçıya da uğradım. DVD reyonunda bir animasyon dikkatimi çekti. İsmini ezberleyip - çok zor oldu ezberlemesi, dükkana iki defa girmek zorunda kaldım...çünkü bir şekilde kendiliğinden ezbere yazılması gerekiyor bilginin, bilinçli olarak öğrenilecek birşey değil isim ezberlemek; bilmeden öğrenmek gerek. Mesela sesli olarak defalarca tekrarlayınca kulağım ezberliyor ve 'neydi isim?' diye ağzımı açtığımda ağzım, kulağımın duymak istediği şeyi söylüyor ağzım. Söylediğim şeyin ne olduğunu bilmeden sadece sesleri ezberlemiş oluyorum. Bir başka yol da ismi görsel havızaya kaydetmek, o zaman da resmi hatırlayarak buluyorum ismi: "
Hmm neydi? mavi üzerine sarı harflerr..aşağıda bulutlar...'B'ye benzer bi...hmm..grrs? ginns? ama bigins gibi değildi sesi..öyle olsa fark ederdim..briggins miydi? hmm yoo o kadar uzun da değildi..hmm.."
Olmadı ve tekrar girdim dükkana tabi. Briggs
- eve geri geldim ve filmi youtube'da bulup izledim. Kalitesi kötü gerçekten ama gene de izledim tam ekran yapmadan. Briggs'in, aynı isimli romanının animasyon haline getirdiği When the Wind Blows 1986 yapımı. Arka planda ve karakterlerin kullandığı eşyalarda gerçek filmle çizgi film karışık kullanılmış.
İlgiltere'de emekliye ayrılmış, şehir dışında yeşilliklerin arasında yaşayan yaşlıca bir çiftin, Sovyetler Birliği'nin (ya olsaydı) nükleer saldırısından sonra başlarına gelenleri anlatıyor. Çok kötü bir cümle oldu bu...Herneyse. Karakterler çok iyi çizilmiş. Hiçbir şeyden haberi olmayan emekli bir çift, mütevazı, tutucu. Adam, emekli olduğundan beri sıkılan ve hayatının eğlencesini her saat başı ajans dinleyerek geçiren bir ingiliz, karısıysa süreki yemek pişirip temizlik yapan bir kadıncağız. Her ikisi de dünya savaşı geçirmiş küçüklüklerinde.
Filmin başında komik bir hal olarak hissedilen her ne varsa film ilerledikçe kararmaya, gittikçe daha ürkütücü olmaya başlıyor. İçinde bulundukları durumu sanki fazla ciddiye alıyorlarmış gibi görünseler de iş kötüleştikçe ondan, vaziyetin vahametini inatla küçümsiyerek ve yok sayarak kurtulmaya çalışmaları insana inanılmaz bir çaresizlik hissi veriyor. Gerçekten de filmin başı ile sonu arasındaki his farkı ve bu farkın geçişi çok başarılı. '70 sonlarının gerginliği var...hani müziklerinde de filmlerinde de animasyonlarında da olan...O zamanarın morlu koyu mavili hayal dünyası.(mesela Ryan Larkin animasyonları) Sınırlarını ittiren, ışığa giden ama karanlık olan...Renkli ama renkleri de fazla dolgun olan. Pastel renklere bulaşmayan kararlı hayalcilik.
David Bowie'nin aynı isimli şarkısıyla açılıyor When the Wind Blows. Şarkı güzel elbet!

Film, sekiz bölüm halinde youtube'da:

When the Wind Blows