Tuesday 29 April 2008

jardin d'acclimatisation çocuk ve lamalar




jardin d'acclimatisation kibar ayılar






1- Doğal ortamında poz veren ayı (bak biz ne bıybıy ediyoruz yok beton ne fena birşey de, ahşap ev ne kadar sağlıkılı da beton doğal değil de, e işte bu kibar ayılar betonda yaşıyor! Şikayet ettikleri de yok! Gayet rahat güler yüzlü bir biçimde yaşıyorlar,
2- hayatlarını da şovmenlikle kazanıyorlar.)
3- ilgi odağı olmadan yaşıyamayan arkadaşının içindeki tatminsiz ayıyı bir kez daha görüp içi cız eden dost
4- mükafatlar saymakla bitmez! İzleyicilerden biri elindeki (ne deniyordu ona tulumba tatlısının kek gibi olanı, burda pek meşhur) keki atıyor ona! (Madagaskar'daki Alex'ten daha az karikatür değil kendisi)(adı Neriman olsa olmaz mıyıd yahu? bence olurdu. sahne ismi Neriman)
5- Neriman bizi de es geçmiyor. Objektifimizi farkettiği anda bize yaşlı kadın taklidi yapıyor.

jardin d'acclimatisation çiftlik hayvanları cemi






1- keçi-boy boy fotoğrafı
2- çocuklar bir keçi kardeşi severkene
3- arkadaki teyzemiz ağıt yakarken öndeki teyzemiz üzerimizde iyi bir etki bırakmak içün objektifimize gülümsemeyi ihmal etmiyor
4- kocasını savaşta kaybetmiş inek abla
5- Fransa'da bir Alman

jardin d'acclimatisation keçi femıliy






Bu keçi ailesi bizle pek bir ilgilendi. Yanımıza gelip konuştu anne bizle. Bayağı insan gibi konuşuyor yahu! İşte şu ilk fotoğrafta anne bize tam olarak 'MEE' diyor. Yok mee ya da baaa ya da bee falan değil! Sade MEE dedi. M ve iki tane E. Vurgusu da insan gibi. Sanki insan MEE diyormuş gibiydi. Yavrular da durgun, sakin. Telin kenarına geldiler iki sevmemize izin verdiler ama hafif hafif severken bile sallanıyorlardı öyle zor duruyorlar ki dengede küçümenler. Pek şeker...
Tüm bu çiftlik hayvanlarında, kocalarını savaşa göndermiş ümitsiz eş tipi var. Aslında çok mutlu ve rahat görünüyorlar, iyi bakıldıkları belli, yaşadıkları yerlerin kendi ortamlarına benzemesine epey itinayla çalışılmış, pek hayvanat bahçesi gibi değil burası.(zaten adı da hayvanat bahçesi değil) Gezenler gelenler hiçbirinin umru değil, dolanıp duruyorlar orayı burayı.

jardin d'acclimatisation kuşlar






1- Mançurya ördeği
2- Ne kazı bu?
3- Ördek poposu
4- Kara kuğular (casiopum obscurae deeermişim)
5- Bu de birşey ördeği ama...

Birden aklıma geldi de

ilkokul ve ortaokulumun müdürleri. İkisinin yaptığı küçük iki konuşmayı birarada hatırlayıverdim birden. Nilüfer Hatun İlköğretim Okulu müdürü Mustafa Bey ve İtalyan Kız Ortaokulu Türk müdürü Gülçin Hanım.

Mustafa denen adamı hatırlıyorum kocamaaan bir adamdı - ama tabii benim o zamanlar iyice yerden bitmekte olduğumu göz önünde bulundurmalı; söz gelimi ben de 70 santim var mıydım acaba??- dikdörtgen bir kafası vardı, her açıdan dikdörtgen. Ha yani hangi açıdan bakarsak bakalım dikdörtgendi, daha çok bir prizmayı andırıyordu diyebiliriz. Bizim sınıf mevcudu 64 kişiydi ilk iki sene, sonra 53'e düşmüştü. Herhalde hatırladığım konuşma da ikinci sınıf zamanlarında cereyan etmişti.
Teneffüs bitmiş, hoca yok, biz de azmaktayız. Çığlık atan kızlar, koca toz topakları halinde sıraların arasında yuvarlanarak yumruklaşan, kareteleşen, önlüklerinin yarısı pantolonlarının içinde yarısı dışında, yakaları bir taraftan kopmuş boyunlarının yanında uçuşan erkek çocuklar. Birden kapı açıldı ve içeri dev girdi. Sus pus, tozlar yere indi. Mustafa Bey, tek kaşı kalkık, meymenetsiz ve yastık gibi suratının en görünmez uzvu olan gözlerini sınıfta gezdirdikten sonra:

"Hayvan herifler! Ahır mı burası?!" dedi.

Sınıftan bu 'hayvan' lafına gülenler olunca da işte aklımdan silinmeyen konuşmasını yaptı:

"Büyüyün artık be! Küfre gülünür mü?! İlerde biri size BOK deyince gülecek misiniz?!"

Biz güldük kıskıs, Mustafa devam etti:

"GÖT deyince!"

Biz daha çok güldük.

"HAYVAN DEYİNCE!"

Bu böyle sonsuza kadar devam etmedi tabii. Son bir küfür edip sınıfı hocaya teslim etti. Hatırlıyorum o gün eve geldiğimde ağzımı ve gözlerimi nasıl da açarak anlatmıştım bu olayı anneme babama. (Bir saniye, ben ikinci sınıftayken babam bizde değildi ki sanırım)

Aynı anda aklıma düşen diğer olay da orta birdeyken cereyan etmişti. Sanıyorum bir rehberlik dersi sırasında Türk müdür Gülçin Hanım'ın derse gireceği tuttu, bu da yetmiyormuş gibi bize kendince yararlı hayat bilgileri vermeye başladı. İşte bunlardan biri benim aklımdan hiç çıkmadı. Bu bilgi sayesinde hayatım kurtuldu, Gülçin hocamı buradan saygıyla anıyorum. Bize verdiği nadide hayat bilgisi tuvalet adabı ile ilgiliydi:

"...tabii bunları bilmek lâzım çocuklar. Arka tarafımızdan ne yaparız? Kaka yaparız değil mi. Şimdi idrarımızı yaptıktan sonra siliniyoruz, temizleniyoruz ama bu silinmeyi hangi yönden hangi yöne doğru yaptığımız önemlidir. Arkadan öne doğru yaparsak arkadaki bir takım mikropları bakterileri öne taşıyabiliriz, bu sağlıklı değildir. Dolayısıyla her zaman önden arkaya doğru yapmamız gerekir bu işlemi. Çok önemli çocuklar..."

İşte bu hassas ve hayatî önem taşıyan bilgiyi ömrüm boyu hiç unutmadım...

PARC FLORAL DE PARİS





park parc floral de paris





A bu arada her eve lâzım bilgi:

NASA, Cereus peruvianus isimli kaktüsün (für İnfo auf Spanischen on this issue cliquez ici per favore ) 30 cm'lik olanının radyasyonu emdiğini farketimiş. Televizyon, bilgisayara vs.'nin yanına koymamızı öneriyormuş.

parc floral de paris devam





laleler parc floral de paris





gdb'nin işkencesi parc floral de paris





parc floral de paris