Saturday 20 June 2009

Kabuslarla Lacan

20 - 21 Haziran Lacan kollokyumuna gitmeden bir önceki gece iki kabus gördüm. İlkinde annemi diğerinde babamı.



İlk Kabus

Adadaki evle İstanbul'daki ev arası bir evdeyim. Annem ve Yorgo var. Yorgo bana birşeyler anlatıyor, ben gülümseyerek onun beline sarılıyorum türk dizilerindeki sevgililerin klişe hareketiyle. Sonra arkamı döndüğümde farkediyorum ki piyanom beyaz. Telaşla ona koşuyorum. Piyanom zarar görmüş, zımparalanmış, oraları buraları kırılmış sonra da alçıya bulanmış gibi gelişigüzel beyaza boyanmış. Histerik bir halde ağlamaya başlıyorum bağıra bağıra. Yorgo da annem de donmuş, ifadesiz suratlarla bana bakıyorlar. Ben piyanonun üstüne kapanıp ağlıyorum. Şiddetle, boyadan yapışmış kapağı açmaya uğraşıyorum. Zar zor açıyorum kapağı, tuşların yarısı kırılmış ve beyaza boyanmışlar. İçim acıyor. Farkediyorum ki beyaza boyanan sadece piyano değil. Evdeki başka şeyler de zımparalanıp beyaza boyanmış gelişigüzel. Gece biri girip bunu yapmış olmalı diye düşünüyorum, bir sapık! Sapık bi katil! Yorgo arkamdaki odanın karanlığında yok oluyor. Ortalıkta garip bir sessizlik var, soğuk bir sessizlik. O aceleyle sürülmüş alçı beyaz boya ve bu sessizlik, ölüm, kefen...Annem -ki anormal bir biçimde erkeksi ve genç görünüyor- beni elimden tutup uzun bir koridorun sonundaki odaya -muhtemelen benim istanbul'daki odama- götürüyor "gel bir de şuna bak" diyerek. Bana zarar vereceğini biliyorum. Gözlerimin içine bakarken bir anda diğer elini karnıma sokuyor. Sanki elini içime sokup midemi söküp almak istiyormuş gibi daha da derine itmeye başlıyor elini. Benim nefesim kesiliyor, kendime "uyan! uyanmalısın!" diyorum ve gerçekte yataktan doğrulmaya çalışırken, bu hareket rüyada kendimi annemden uzağa çekmek olarak tezahür ediyor. Sonunda kendimi zorlayarak uyandım. Vücudumun bazı yerleri uyuşmuştu...




İkinci Kabus

İkinci kabusta, ıslak demir iskeleti yer yer görünen eski, yıkık ama işler bir binaya, babam beni bir sınava sokmaya götürüyor. Babam bir yerlere yok oluyor ve ben sınava çok az bir vakit kala tuvalete giriyorum. Pis ve eğri büğrü bir tuvalet. Yer koyu yeşil fayansla kaplı. Demir kapının ardında üç tane alaturka tuvalet var, bunların iki tanesinde kapı yerine kumaş perde var, üçüncüsünde o da yok. Diğer ikisi dolu olduğu için perdesiz olana giriyorum ki tam o sırada bir tanesinden bir adam çıkınca ben adamın yerine perdeli olana giriyorum. Tam işeyecekken, aynı adam hışımla perdeyi açıp bana "Ben seni görmeyeyim diye buraya girdin değil mi?!!" diyor sert bir biçimde. Bense kemküm edip "A yoo...Yani...Yok. Ne farkeder görseniz canım" diye geveliyorum. Adam bana daha da kızacakken, arkasından sevgilisi genç adam gelip onu sakinleştiriyor. Bu gay adamın, rüyanın sonraki sekansında tanık olduğum olayla bir ilgisi var:
Yüksek bir otobüsteyim, şehir dışında henüz bitmemiş bir karayolu inşaatının ortasında bir grup asker, gene bir otobüsten indirdikleri gay ve travestileri tek sıraya sokup kurşuna diziyorlar. Ben bu korkunç olayı uzaktan görüyorum. Sonra binaya geri dönüyorum, öğreniyorum ki babam kalpten ölmüş. Peki diyorum duruluyorum. Zaman geçiyor, ancak akşam olduğu zaman aklıma geliyor bu haberi birilerine söylemem gerektiği. Laleper'i arıyroum, ruhsuz ve soğuğum. Önce hatrını soruyorum, nasıl diyeceğimi bilemiyorum ve sonunda hissiz bir biçimde "babam kalp krizi geçirip öldü" deyiveriyorum otobüsü kaçırdığımı söyler gibi. Sonra uyandım...

İkinci rüya, Ali'nin dediği gibi profetikti çünkü bugünkü Lacan kolokyumunun ikinci konuşmacısı Pierre Henri Castel'in konu başlığı "Transeksüelizm analiz-edilemez midir?" idi.
Çeviri problemdi ve bu problem, masraftan çekinen ve Monokl'ün en son çıkan Lacan sayısının profesyönelliğine inat bir amatörlükle "arkadaşlar arasında" halledilmeye çalışılıp yüze göze bulaştırılmıştı. Fakat kollokyumdan sonra metinlerin basılacağını öğrendik. Zaten sonra Nami Başer direksiyona geçip hepimizi kurtardı. Nicelerine. Alışkanlık olsun umarım Monokl kollokyumları.

Takip etmek benim için epey zorlayıcı olduysa ve konuşulanların çok azını bir yerlere oturtabildimse de Castel'in ve Raoul Moati'nin konuşmalarını gerçekten ilginç bulduğumu söyleyebilirim. Not bile aldım her ne kadar bölük pörçük de olsa...



Lacan öncesi kabuslar ve Lacan kollokyumu...

Benimle ilgili tanımlar yapıldığını düşündüm zaman zaman. Hatta heyecanımın yükseldiği, taşikardim olduğunu "sandığım" - nabzım normaldi çünkü- Castel'in konuşmasına denk gelen bir anda tekrar psikoloğa başlamam gerektiğini düşündüm:

Hayat bana erotik geliyor - bunu daha evvel söylemiştim kendime-. Herşey erotikleşiyor mütemadiyen. Hiçbir sebep yokken, -söz gelimi- orgazm olacakmışım gibi yükselen bir heyecan duyuyorum örneğin, nispeten sık ve büyük nefesler aldığımı farkediyorum. Castel, babayla herhangi bir erkek arasında fark kalmamasından bahsediyordu, transeksüelde iki cinsiyet arasında fark kalmadığından; transeksüelizmin, bir başkası olmak değil, cinsiyet değiştirerek kendisi olmaya çalışmak, kendisini bulmak olduğundan söz ediyordu. Bu sırada anlık hayallerde Castel'in, abartılı pullu payetli rengarenk kostümler giymiş bir travesti olduğunu görüyordum ve sol kulağıma takılı olan kulaklıktan metnin türkçesini okuyan sesin erotikliği akciğerlerimin sıkışmasına neden oluyordu. Hızlı ve derin derin nefes aldığımı farkediyordum. Bir yandan sol kulağımdan içeri akan sıcak sıvının dediklerini anlarken, diğer kulağımda da Castel'in ekspresif bir biçimde okuduğu metinden anladığım fransızca kelimeleri yakalıyordum, Castel'in küçük gözlerinin içine bakıyordum ve gerisi kararıyordu, aynı anda bir sesle sevişilip sevişilemeyeceğini düşünüyordum! Bu sesin, kafamda görsel bir karşılığı oluşmuyordu ya da bir bedene bürünmüyordu, dolayısıyla gözümün önüne gelen sahnede, bir ışık altında yuvarlanan kendi çıplak bedenimi görüyordum! Bu yüzden zaman zaman beni ele geçiren cinsel arzunun, belli hiçbir nesnesi olmadığını hatta bu arzuya özellikle bir nesne de aramadığımı hatta ve HATTA DUYDUĞUM BU AŞIRI CİNSEL ARZUNUN AÇILIMININ BELKİ DE ÖZÜNDE CİNSEL -CİNSELLİK- OLMADIĞINI BİLE DÜŞÜNDÜM! BUNA BİR DUR MU DEMELİYDİM YOKSA YAPABİLECEĞİM TEK ŞEY, TATMİN EDİLEMEYEN, NESNESİ SONSUZ OLAN BU ARZUYU KORUMAYA ÇALIŞMAK MIYDI??!


.....................................................................................


Hayır.
Boşalmadım elbet kollokyumun ortasında.
Ama garipti.
Pek...tanımlanamaz birşeydi -şimdilik-






Ciddi P.S:
Bu boşalmayı okurken, farkında olarak ya da olmaksızın gözlerini kısıp, kafasını boyundan geriye doğru güvercinsel* tek ve kısa bir hareketle kıran -herhangi cnbc-e sitkomunda, olagelen fazla absürd bir duruma/olaya karşı verilen o klişe tepki- kimselerin, benimle bir daha iletişime girmemelerini rica ediyorum.
Evet,
bu hayatımı kolaylaştıracaktır.








*güver-cinsel