Thursday 7 February 2008

geçen günden augsburg hikayeleri




Haftalardan sonra ilk kez dışarı çıktım bugün. Fasching denen çok kutsal gün dolayısıyla birçok yer kapalıydı. Rahthaus meydanında da almanların kafaya vura vura eğlendiği minik bir fesival ve eğlence alanı vardı. Augsburg'un yarısı (20 kişi kadar) oradaydı. Köfte kokuları, dangır dungur müzikler, sıkılan köpekler, makyajlı çocuklar sahnede pullu payetli komik kılıklarla latin dansı yapmaya uğraşan gençler ve eğlenen almanlar.
Birkaç şey aldım kendime. Elektrikli el süpürgemi Marta'ya kaptırmış olduğum için kendime bir süpürge ve faraş aldım. Sonra dikiş dikip içimi rahatlatırım diye renkli kalın iplikler aldım. Sonra turuncu bir külotlu çocuk çorabı aldım, neyse ki çocuk çorapları bana oluyor yoksa hayat büyüklerin kahverengi siyah ve grileriyle geçecek gibi değil. Peynir alamadım benim yunan türkü şişe dibi gözlüklü şarküteri amcadan kapalıydı çünkü pazar yeri. Fasching... Sorma aman ne coşku ne coşku.
Köpeklerle bakıştım biraz. Yok almanlarla bakışacaktım!
Sonra eve doğru yürümeye başladım.
Gözleri ağlamakla alkol almışlık arası kızarmış uzun boylu uzun rastalı bir çocuk- sarılsam ter kokusu alırmışım gibi geldi-


Woolworth'da kasada arka sıramda pantoffel alan şehla teyze- hamurdan heykelini yapasım geldi-

Bir kapının eşiğine oturmuş, ayakkabısı ayağından çıkacakmış gibi duran, yırtık cebinde bir içki şişesi saklanan, paltosunun içinde kaybolcakmış gibi kanbur, yağlı uzun beyaz saçları koyu yeşil keçe paltosunun üzerinde uyuyan, gözlerinin pınarları kan kırmızı, dişsiz bir teyze - almanca bilsem diye geçirdim içimden-

Vücudunun oranları bozulmuş, sakat, temiz giyimli ve etkileyici gözleri olan orta yaşlı bir adam - minik bir barda içtiği ikinci konyaktan sonra sıcak gözleri, kalın ve tok sesiyle kendi şiirlerini okuyordur dedim-

Beyazlı siyahlı güzel bir güvercin panayır alanının arkasında duvar kenarında, ellerinde biralarıyla duran iki iri yarı almanın arasında yürüyordu - adamların kuşa bakışına bakılırsa gördükleri şey ya bir güvercin çevirme ya da güzel bir kalçaydı-

Woolworth'da süpürgeyi aldıktan sonra bir arka raftan gelen garip sesi takip edip
yerde oturmuş kolunu en alttaki rafa sokmuş orda duran pilli bir cihazın renkli düğmelerine basan pembe ceketli bir çocuk gördüm. Bir süre durup izledim çocuğu. Alet güya çocuklara hayvan seslerini öğretiyordu sanırım; kubağa, inek bilmemne...ama çıkardığı sesler korkunçtu ve çocuk da bundan tatmin olmamış olacak ki hangi düğme olduğuna bakmadan, sesin ne olduğunu dinlemeden haşin haşin basıyordu düğmelere sürekli. Ama onu anladım - ben de yanına geçip pilini bitirene kadar basmak isterdim sanki o düğmelere-

Duvardaki sarmaşığın bir ince kıvrımına ayaklarıyla tutunmak için çırpınan bir güzercin gördüm. Sonunda başardı. Meğer sarmaşıktaki kuru üzümleri yemek içinmiş - onu düz duvarda duran bir güzercin olarak tasvir etmeyi düşündüm,inatla
hayal görmediğimi söyliyerek.

Görmediğim sokaklara girmeye özen gösterdim. Fuggarei'nin arkaları pek güzelmiş. Boş tabi üç sokakta bir insan görüyorsun. Tuğla duvarlar, minik bahçeler, minik evler, arada bir göz kırpan minik nehir...Şu animasyon bitsin birkaç gün odama girmemeyi ve yürümeyi istiyorum