Saturday 10 January 2009

-16 C, nipples and a crippled right leg

öyle bu sefer ingilizce. çünkü meme ucu demekle nipple demek aynı şey değil. böyle daha iyi.
evet,
çok delirmiş kuzenimin gazıyla (1-ismi lazım değil, 2-elbet suç onun değil, her yaptığım hareketten önünde sonunda ben sorumluyum dee mi ya) bugün sabah -16 derecelik güneşli bir güne koşarak başladım. amaç 19 km. ikibuçuk saat falan ediyor 19 km koşmak. ilk 10 km iyidi, çeşitli hayaller kurarak koştuğumu unuttum. koştuğunu unutunca ne oluyor diye sorası geliyor insanın:

e gökçe, koştuğunu unutunca bir anda düşmüyor musun?

mesela. ya da

koştuğunu unutunca ne yaptığını zannediyorsun uçtuğunu mu mesela?

gibi..


bilmem. o öyle koşma durumu bir varoluş biçimi oluyor desem suratıma şarap fırlatmazsınız değil mi bayan? ya da fırlat. yalarım. neyse. koşuyorsun ama adımlarının sesini duymak yerine kulağında yüksek bir müzik var. vücudunun hareketini onaylamayan bir ses doluyor kulağından beynine. ikiye bölünüyor algın ve şaşalıyor. karar veremiyor. soğuğun da etksiyle karar vermekten vazcayıp bu hayal dünyasına bırakıveriyor kendini. sonra ancak dönüş yapmak gerekince ya da yol çok hafif de olsa yokuş yukarı olunca uyanıp koştuğunu hatırlıyor beden.
evet bu bilimsel açıklamanız için teşekkür ediyor ve sizi yerinize alıyoruz. bir yeriniz yoksa bu gece benimle kalabilirsiniz. tabii eğer masaj yapmayı biliyorsanız..

koşmaya alışmış, bir ay ara vermeden evvel, erkan oğur ya da prokofief dinleyerek hatta sadece ormanı dinleyerek koşmaya başlamıştım ama üzerinden zaman geçince seviyeyi gene düşürmek zorunda kaldım Gnarls Barkley'ye. kulağma patlıyan her öküz bas'ta hafızamı silerek yorulmamayı ve donan cigerimin buzunu çatlatmayı sağlamak içün.
o 19 km'yi 20'ye çıkarmak istedim ama son 6 km epey zorladı beni (6 km, 40 50 dakkaya tekabul edebilir). dizlerim çok acımaya başladı, acıyı bir sağ diz kapağına bir sol diz kapağına bir sağa alıp durdum. bu arada soğukta burnun akıyor, bir paket mendil bitti burun acımaya başladı. soğuğa alışık olmayınca soğuk epey bir hızını azaltıyor insanın, yorulnca artık neredeyse jogging hızına düştüm ama devam! hatt devam göçççe hatt! 19 km2de durdum. hızlanıp iki depar atıp bile bitiremedim, zaten durmacak kadar yavaşlamışım da farkında değilim. eve yürürken götümün donmuş olduğunu farkettim zira hiç birşey hissetmiyordu kendisi. eve varmak mucizeydi. oh be. duşa girdim ve kırmızı, hissiz bir üst bacak ve popo, ayrıca sıcak su deydiği anda yanan ve acıyan mor meme uçları gördüm. bu zavallıların travması 20 dakika kadar sürdü. sonra sıcak odama girdim ama o sıcak nerde yetsin, titriyoruz tabii hep beraber. sonra fönle yorganın içini ısıtıp sızmışım. uyuz kapı ziliyle uyanıp fırladım yataktan, Jürgen'le buluşmak gerek. çıktım gittim. giderken sağ diz yoklamaya başladı. gittim ki bana çikolatalı kek yapmışlar. oh. sıcağa girince bir baş ağrısı başladı hani "neresi ağrıyor?" sorusuna verecek net bir cevabın olamayacağı türden. ordan bir üç saat sonra çıktım ve eve dönüş yolunda sakat bir gökçe yürüdü augsburg sokaklarını! taklit yapıormuş gibi hissettim kendimi heh heh. ama sağ bacak iptal. kasık ve diz. dizimi kıramadığım içün sakat gibi yürümek kolayıma geldi. şimdi ağrı kesici aldım. sağ dize yok muamelesi yapıyorum. yoksa ağlıyarak dikkatimi çekmeye çalışacak. ben kafamı yastığa atıp (aslında şöyle ılık su dolu bir kovaya falan atmak daha iyi bir fikirmiş gibi geliyor ya) uyuyacağım sanırım. diz ağrısı da iki güne geçer.


işte böyle zamanlar için uzuvların çıkarılabilir ve geri takılabilir olması fantazim. ağrıyan yeri çıkarıp masaj yapıp, sıcak ya da soğuk kompres yapıp, yıkayıp kurutup ya da evde bırakıp tedavi edebilmek; acıyan yeri açıp içerden muamele yapıp kapayabilmek için. zannediyorum üçüncü diploma projesi fikrimi bunun üzerine kuracağım. sonra jüri bana soracak "ha neden ama?", ben de "bunniçin" deyip bi yumruk salliiicam.


asi sokak kedisi gibi konuştum.

olsa da yesem.