Monday 10 August 2009

Tunus'a devam..

Tunus bir polis devleti. Sokaktaki polis her boka karışıyor ama burdak gibi öküz değiller. tabii anca sokakta değildirler. Tunus'un başında 15 yıldır Bin Ali (Zine El Abidine Ben Ali) var. Darbeyle başa gelmiş. Ondan evvel Tunus'un biricik gözdesi, Atatürk hayranı Bourguiba varmış. Habib Bourguiba artık aklını yitimeye başladığında Bin Ali darbe edip de onu devirmiş. Sonra seçim yapıldığında da %94 oyla tekrar seçilmiş ama kendisi. Her yerde Bin Ali resimleri ve Tunus bayrakları asılı.
Tunus'un geçmişindeki bu Atatürk ve Türkiye sevgisi sayesinde Tunus'ta Türk turist olmak ayrıcalık oluyor. "Müslüman!" "Mustafa Sandal!" "arkadaş!" gibi.

Temmuz ayı Tunus'ta düğün ayı. Her yerde, sabah akşam demeden düğün var. Gecekondu mahallelerinde sokaklarda başlıyor, daha zengin yerlerde geceleri tek klavyeli canlı müzikler eşliğinde gazinolarda habire debire düğünler. Bir de Tunus klasiği o "lilililililililili"leri duyuluyor her yerde kadınların. Neydi onun adı? Kaynana zırıltısı. Yok. Neyse.

Hmm Tunus'ta alkol yasağı yok ama aslında gizli yasak var. Alkol ülkede çok pahalı. Ruhsat almak da pahalı dolayısıyla sadece turistik restoranlarda alkol var. Sokakta içen pek görülmüyor. Kayalıkların arkasında falan ancak. Kadınların girmediği birahaneler var. Sigara yasağı yok ohh! Çok güzel bir beyaz şarapları var adı da Selian.

Manyak da bir içkileri var adı Boukha. Boukha, incir alkolü yani incirden çıkarılan alkol. Tadı acı votka gibi. Tehlikeli bir içki! Bu gayet genel bir kanıydı bizim 14 kişilik turist grubunda -Fransa, Türkiye ve Kanada'dan düğüne gelmiş 14 kişiydik- örneğin ben bir gece içtim bu mereti. Önce iki kadeh şarap, sonra da bildiğim kadarıyla 3 kadeh de boukha sonra evin havuzuna elbisemle girip yüzdüm, çıkıp dans ettim. Sonra, uyandım. Arası yok. Ama hiç mi hiç yok! Sıfır! Bunun üzerine ben de bu içkinin tehlikeli olduğuna kanaat getirdim.

Tabii ki çok güzel kuskus yedimm! Aslında her yerde yok ama kuskus. Ancak turistik yerlerde var. Yapımı çok kolay ve doyurucu olmasına karşın bayram yemeği sayıldığı için her yerde bulunmuyor.

Türk kahvesi berbat. Sade orta falan anlamıyorlar. Fransızca istersen Türk Kahvesi, Arapça istersen Arap kahvesi oluyor adı.

Balıklar çok, çok güzel ve ucuz.

Akdeniz! Akdeniz çok güzel ve sıcak ve kum. Bir sürü deniz bıdısı görülebiliyor rahatlıkla -hatta benim Tunus'a geldiğimin 3. saati, denize girdiğimin 3.adımında yaptığım gibi bir vatozun üstüne basıp hastanelik de olunabiliyor. Offff ne acıydı! Of of! Sırtta taşındam hastaneye! Zehir dizime kadar çıktı, ayak şişti. Acı acı acı!-

Tunus pis. Baya pis heryer ve kimse de rahatsız değil bundan. Heryer ya çöp ya da leş kokuyor. Özellikle düğün vakti sürekli kurban kesiliyor çünkü. Ve sokaklarda çöp kutusu ve çöp arabası görmedim pek.

Afrika güneşi bir başka fakat. Tunus'taki tüm bitkiler burdakilerden çokkk daha coşkunlar! Devasa kauçuk ve manolya ağaçları! İnanılmaz tahrik edici yoğun ykokulu yaseminler! Fuşye, beyaz, sarı, turuncu kocamaan begonvil ağaçları nerdeyse! Upuzun kaktüsler! Herşey yoğun ve büyük!

Sokaklarda, sert bir sazın üstüne ince kırmızı iple demet halinde bağladıkları yasemin çiçekleri satan amcalar ve çocuklar var. ya da "fıl"(فل) isimli çiçekten yapma ip kolyeler satıyorlar. Her yer yasemin ve fıl kokuyor.

Genç erkeklerin geleneksel eğlenme biçimleri, bir arabaya tıkışıp ıptıs müzikler eşliğinde hız yapıp ortalıpa laf atmak. Çok tanıdık değil mi? Ama her yerde böyle bu Tunus'ta.

Tunuslular çok iyi insanlar. Hakkaten yardımcı oluyorlardı hep. Fakat iş yol sormaya gelince...hmm o fena işte. "Sora sora Bağdat bulunur" lafı, tesadüfen Tunus'tan geçiyorsan geçerliliğini yitiriyor. Tunus'ta takılır kalırsın! Yol sorduğumuz 30 kişiden ancak bir tanesi doğru bilgi verdi. Yüzyıllık esnaf, bulunduğu sokakta ne var ne yok bilmiyor pek. Var diyor yok çıkıyor, yok diyor var çıkıyor.

Ha ilginç bir biçimde Tunus'ta yaz saati uygulaması çok ciddi tartışma konusu imiş. Bazen yaz saatine geçiliyor bazen geçilmiyor, her sene de bunun tartışması yapılıyormuş.

İki adet Tunus sigarası tanıdım ordayken. Her yerde bunlar vardı: Mars ve Merit. Ayrıca bunların korsan olanları da oluyor. Ben bi gece o sahte olanını içmişim de kimse söylemeyip eğlenmiş. nesi eğlenceyse bunun!

Sonraaa Tunus'ta camilere müslüman olmıyanlar ancak avluya kadar girebiliyor ve büyük camilerde de onlara giriş paralı. Biz Türk olaraktan girebildik tabii.

Aldığım notlar kısaca böyle.








1) Yasemin demeti
2) Evlenen çiftimiz Benoit ve Amina
3) Tunus'un Türkiye fetişizmi
4) Her yerde Tunus bayrağı (Mehdia'da kaldığımız otelin arkası)

Nihayet Tunus

Tunus komik bir ülke. Öncelikle belirtmek isterim ki Tunus'u gezmek için öncesinde sıkı çalışmak gerek. Alıp başımı gezerim deyince pek de ilginç şeye rastlamıyor insan. Nerede ne göreceğini bilerek dolanmak daha isabetli olacaktır. benim çok fırsatım olmadı. Bir dahaki sefere -olabilirse- yapacağım budur. Fransızca bilmek de gerek eğer Arapça bilmiyorsa kişi.
Şimdi Tunus'ta hiçbirşey işlemiyor. Herşey kırık dökük ve yarım. Tüm inşaatlar yarım, kırılan ya da bozulan şey pek tamir edilmiyor. Fakir bir ülke. Ulaşım için en çok taksi kullanılıyor ve taksi çok ucuz. Nuh Nebi'den kalma otobüs hatları var az da olsa ve bir adet de metro-tren hattı var az kapasiteli. Tunus'un işlememesi durumunu şöyle açıklayabilirim: bir Tunuslu, fazla güneşte bırakımış ve kum yemiş Türke eştir.
Tunuslu arkadaşımızın bize yaptığı ilk uyarı "eğer bir yerde bir sipariş verdiysen, istediğin şeyin gelmesini pek bekleme". Evet, istediğin şeyin gelmesi sürpriz oluyor ya da menüde yazan yemeklerin o müessesede bulunması da keza; istediğin sipariş de gelirse en az yarım saat sonra geliyor. Mehdia kentine adımımızı attığımız anda açlıktan ölürken oturduğumuz kahve'de ısmarladığımız pizza bir buçuk saat sonra geldi mesela. Teselli olsun die bedava bir şişe su verdiler. Bizim tabii açlıktan laf edecek halimiz yoktu. Burdan yola çıkarak geliştirdiğim formül şu:

Almanya'dan Türkiye'ye, Türkiye'den Tunus'a...


10 Alman dakikası = 20 Türkiye dakikası

buna istinaden;

20 Türkiye dakikası = 1 Tunus dakikası.


Tunus'un para birimi dinar ve Türk parasından biraz daha değerli ama yakın. Tunus'ta herşey ucuz. Habire karşımıza çıkan gözlemlediğim şeyler:

Brik -Tunus'un tipik yemeklerinden biri: ince daire biçimli bir hamur ikiye katlanıyor (sanırım hamur) içine ton balığı (isteğe göre kıyma da olur) ve yumurta konuyor, ve coss diye kızartılıyor, üstüne limon sıkarak da yeniyor-


Harissa -Tunus'un acılı ezmesi. Nefis ve acı kırmızı biber ezmesi zeytinyağlı. of of çok güzel-

Mişua -Karışık birkaç sebzeden yapılan gene zeytinyağlı acı bir meze. salata diyorlar ama meze gibi. acı dediğim de acı su acısı gibi-

Zeytin ve Ton balığı - Her yerde her yemekte mutlaka var ton balığı ve Tunus zeytinleri dee, sebzeleri dee, meyveleri dee, kuru yemişleri dee çok güzel-


Bombalouni
- Sokaklarda bulunan tatlı. Halka biçimli hamuru kızgın yağa atıyorlar cısss diye ve o halka poff die şişiveriyor. Sonra hemen yağdan çıkarıp toz şekere banıp veriyorlar ye diye. Bol yağlı ve şekerli. Donatla tulumba tatlısı arası. Pek lezzetli-

Ve zaten Tunus'ta genelde herşey çok yağlı, çok tuzlu, çok şekerli ve baharatlı.

Nane çayı -Tipik Tunus çayı. Nefis. Tabii ki çok şekerli olarak servis ediliyor. Tunus kentinde bir de üzerine çam fıstığı koyuyorlar ki daha da güzel oluyor-

Tunus'un kasapları - Tunus'un kasapları tek odalı. Herşey orada cereyan ediyor. Dışı kırmızı içi açık yeşil küçücük bir kasap dükkanı görmüştüm. İçindeki çelimsiz, küçük adam burnunun ucuna inmiş gözlüklerinin ardından sapık sapık bakıyordu elindeki satırla önündeki kütüğün üstünde duran koyun kellesini bir hamlede ikiye ayırdıktan sonra. Kasapların dışına asıyorlar derileri yüzülmüş hayvanların bütün bedenlerini, ayırdıkları postlarını, kafalarını ya da kollarını. Sergi. İştah açıcı.










1) Nane çayı
2) Bombalouni
3) Sidi Bou Said'de Bombalouni yapan amca (t-shirt'e dikkat)
4) Brik
5) Tunus!