Tuesday 27 November 2007

27.11.2007 / (abdullah abi ve ben, cilt I)


Paris sonrası...
İki günlüğüne gidecektim Paris'e ama gel gör ki iki hafta kaldım. Yemek yapmayı öğrendim, dikiş yaptım, fransızca Aristo ve Rousseau okudum biraz. Ege'yle epey buluştuk ettik hatta İstanbul'da olduğundan daha fazla görüştüğümüzü farkettik. Grev dolayısıyla uzadı kalmam biraz da. On gün kadar süren bir grev oldu Paris'te, hatta şu an öğrenci grevleri sürüyormuş. Emeklilik yasasını protesto ediyorlar. Aynı anda Almanya'da da demir yollarında grev yaptılar, tüm zamanların en düşük maaş dönemini geçiriyormuş De Bahn da.
Ben de otobüsle döndüm sonunda, yoldaki kaza yüzünden üç saat kadar rötarlı geldim ama yol müthişti.
Veeee karşınızda türk şoförünüz Abtullah abi!
Giresun'lu, 52 yaşında aaa ama sadece 40 gösteriyor, onbeş yıldır otobüs işinde. Yol boyu üç saat kadar, yanındaki muavin koltuklarında oturup 'roman gibi hayatım' kabilinden gerçek hayat hikayeleri dinledim kendi ağzından. Epey yorucuydu. Romanımızın kahramanı Giresunlu olunca, hikayeler bayağı vahşileşiyor tabi. Almanya'da doğuyor, gençliğinde babaya karşı gelip kaçıyor evden Türkiye'ye, giriyor Ulusoy'a. Beş sene Türkiye Almanya hattında. Sonra Türkiye'de, arabasını sattığı ama parasını alamadığı genç Karadenizli adamın kulağına ateş ediyor ailesi önünde, kurşun sıyırıyor, amaan sanki şah damarına ateş etmiş de, kadın bayılıyor adam altına sıçıyor, çocuklara temizletiyor, alıyor parasını da adamı da, götürüyor bir yere arabayla, açtırıyor kapıyı, vuruyor tekmeyi atıyor dışarı. Sonra bu genç adam buluyor Apo abiyi köyünde, bu sefer yanındaki bir Rus, bir Bulgar, bir de Kürdün görünce tarlalardan ağrı koşarak kaçtığı iki silahına birden davranıp adama sekiz kurşun sıkıyor. Öldü mü? Ölmedi. Adam felç kalıyor. Bu da tanıdıklardan bedavaya italyan pasaportu alıp (aslında 2000e 3000e alınıyor) kaçıyor Almanya'ya. Önce iş bulamıyor, sonra bir tanıdığın akrabası ağır abi millet vekili sayesinde iş buluyor hemen. Birkaç gün sonra polis basıyor, sahte pasaport, doğru cezaevine. Rize, Bayrampaşa, Ipsala beş cezaevi geziyor, üç sene sonra çıkıyor. Bu arada tabi türk, alman, her milletten her yaştan bütün kadınlar peşinde. Kendinden 22 yaş genç bir Almanla evleniyor, ayrılıyor. Şimdi hali hazırda Almanya'da formalite evliliği yaptığı ve böylece uzun süreli vize alabildiği kıskanç alman karısı ve Türkiye'de de formalite icabı boşandığı türk karısı ve iki de oğlu var. Borçlarını temizlesin Türkiye'ye dönecek. Bana da kartını verdi:
"Almanya telefonu kapalıysa bil ki Fransa'dayım, fransa kapalıysa bil ki Almanya'dayım. Arıyosun, Abdullah abi ben -isim neydi? ha Gökçe- Gökçe, falanca gün falanca yere gidicem, ben yoksam bile yeğenim derim bedavaya gidersin. Tamam mı?"

Ne muamele ne muamele. Temiz yastık! Yasak yerde en önde iki kişilik yer! Demleme çay! Portakal suyu! Şoför değiştikten sonra da ineceği yerde gelip beni, "Hadi kak kız zilli! Amma uyudun! Sabah oldu sabah!" diyerek uyandırdı...


Paris'te yaptığım birşey de stop motion hikayesini Ekin'in de beyninin yardımıyla başlayıp bitirmek oldu. Bugün sundum ve beğenildi. Maxzin "I think it's a very intelegent story and if I were you I wouldn't put any sound, because it can still work without sound which means...it is a good work" dedi. Nasıl çekeceğimle ilgili olarak teknik geliştirmem gerekiyor şimdi de. Hadi bakalım. Öperim.

No comments: