Sunday 23 March 2008

Spielzeugmuseum München







1 İngiliz Teddy Bear
2 Fransız Teddy Bear
3 Amerikan Teddy Bear
4 Kibrit sürteci, yakacı ne denir ona allahaşkına??

Münih'teki oyuncak müzesinden fotoğraflar. İki kat yalnızca Teddy Bear'in nasıl ortaya çıktığının tarihi mevcut. 1900 başlarında ilk Taddy Bear'ler çıkyor. Her ülkedeki versiyonları da başka. Teddy Bear ismi ise Theodore Roosevelt'in kısaltma ismi olan Teddy'den geliyor: 1902 senesinde ilk oyuncak ayılar üretilmeye başlanmış. Aynı seneler Mississipi ve Louisiana arasında sınır kavgaları var. Roosevelt başkan ve ayı avına çıkmaya bayılıyor. Eyalet sakinleri Roosvelt'e bir ayı avı ziyafeti sunarak onu taraflarına çekebileceklerini düşünüyorlar; hatta av sırasında, başkan hedefi kaçırmasın diye zavallı minik bir ayıyı boynundan iple bağlıyorlar ama Roosevelt beklenmeyen bir tepki göstererek bu durumdan tiksinmiş gibi kafasını diğer yana çeviriyor ve "eğer bu hayvancağızı öldürürsem çocuğumun yüzüne bir daha asla bakamam" diyor. Bu sahneyi çizen karikatürist Clifford Berryman bu sözün yerine politik bir ironiyle 'Burası Misisipi sınırı' (bu yüzden hayvancağızı vuramam) yazıyor. Karikatürde çizdiği ayı figürü okuyanları öyle ürkütüyor ve etkiliyor ki bundan böyle çizdiği her Roosevelt karikatürüne bir de ayı iliştirmeye başlıyor. İşte Teddy Bear de burdan çıkyor.

Bir de seksen yaşlarındaki bir adamın bir dergiye gönderdiği pek muzip mektubu da tercüme etmek istiyorum:


2 Haziran 1984


Efendim,

National Trust mecmuasının 1984 yazı 42 numaralı nüshasında yer alan ilâna cevaptır.

Çocukluğumun ilk yıllarından kalan oyuncak ayım hâlâ elimde ve ben seksen yaşımda olduğuma göre o da benden pek daha genç olmasa gerek. Her ne kadar genel itibariyle iyi muhafaza edilmiş olsa da, onun da hepimizin mutlak kaderi olan yerinde hafif bir kelleşme söz konusu; tüyleri bir parça karardı fakat şüphesiz ki bir banyoya hayır demeyecektir. Şahsi takdirime göre kabilesinin sonraki nesillerine nazaran daha mütebessim ve ilginç bir çehresi var. Portsmouth kasabasının tersane muhitinden gelen bakıcımın diktiği denizci forması hâlâ üzerinde, çorap ve pijamaları da duruyor. Kendisi bir yuvaya muhtaç çünkü korkarım çoğunluğa katıldığım zaman faillerim, kuvvetle muhtemel ki parasal değerden yoksun olduğu gerekçesiyle ona çöp kutusunu layık göreceklerdir. Ne dersiniz?




Saygılarımla
E.A.K. Ridley

No comments: