Saturday 17 January 2009

i love boogieman!

Augsburg'da son haftasonu. Hava pek güzel. İnsanın planöre binip dağların, göllerin üstünden uçası taklalar atası geliyor. Fakat bir yandan da bu ayrılma ve birleşme, boşalma boşalamama anksiyetesi sırasında sekiz Gökçe de ortalığa yayıldılar. Beden gevşedi saldı hepsini dışarı. Zorladılar da çıktılar.
Üçüncü ve dördüncü Gökçe sadece ve sadece bavullarla ilgilenmekteler ve yeni bavul yapmakla eskileri açıp tekrar yapmak arasında kararsızlar, kavga edip duruyorlar. Ardlarından bardak bardak su içmem gerekiyor hep.

Altıncı Gökçe biraz büyüdü burda, saçının daimi örgüsünü falan açtı. Sonra saç bandını kaybettiği için önce bir iki gün gene köşelere yatak altlarına sindi ama şimdi saçları açık uyuyor fakat bu sefer de çok uyuyor. Ev arkadaşlarım gibi aynı, sadece tuvalete gittiğinde kapıyı açıp kapamalarından hatırlıyorum varlığını. Bu sabah uyuyup uyanıp tekrar uyumamın nedeni de odur.

Ben birinci Gökçe arada aynayla karşılaştığımda kendime bakıp nerelerimin kilo aldığına verdiğine ve nasıl göründüğüme bakıyorum iki saniye ve yoluma devam ediyorum. Benim mekanlarla ilişkim var sadece:
Tuvalet: ayna, tuvalet kağıdı, tozlu lavabo, ıslak kapı kolu, birikmiş tuvalet kağıdı ruloları (onlarla da bişey yapmak lazım).
Mutfak: yapış yapış siyah beyaz zemin, yerde orda burda kuru soğan kabukları, iki milim kalınlığında akan sıcak su, nemli kurulama bezleri, bitkilere su, kötü kokan buzdolabı, kırmızı ışık, çık.
Banyo iki: küvetin nemli tozlu kenarları, lavabonun üstündeki çok yüksekte olduğu için beni hiç görmeyen ayna, küvetin köşesinden sıza sıza oluşan göl, onu silen sünger, duvara dayalı boy aynasına şarkı söyleyen birinci Gökçe, deterjan kokusu, sıcak nemli banyo kapısı kapa çık.
Yatak odam: ağır uyku kokusu, dikkat et düşme uykuya, dikkat dikkat, sadece giyin ve çık uyuma uyunmayacak!
Atölye odam: perdeleri aç güneş var, güneş güzeeeeel, bitkileri sula, 1-2-5 centlerden şekil yap masaya yeni bi tane, camın dışında dekor gibi hiç değişmeyen komşu pencereler, birinin kedisi var arada çıkıyor cama nerde o? yok, Sophie'nin özel ışıklandırması bu evde en çok sevdiğim şey, gece gündüz açık. çık.

Sekizinci Gökçe'yi, arada bir görüyorum ben ama biliyorum ki hep orda. Görseniz bana benzer bir tek yeri bile yok. Deli midir nedir hep siyah latex deri falan giyer, mutlaka peruk takar tanınmamak ister gibi...de sadece ben görüyorum onu kime tanınmamaya çalışıyor acaba? Zaten yeterince benden farklı görünüyor. Hep benim bulunduğum mekanda genelde yüksek bir yerlerin üstünde oturup bana bakar tahrik edici bir biçimde. Sana öyle bakan birine dönüp bakmaman mümkün değil. Bu kız bana aşık ya da ben onun takıntısıyım (dikkat! o benim takıntım değilll ben onunkisiyim). Es kaza dönüp de ona bakarsam, ne zaman nerde olursam olayım dikkatimi kendine çekmeyi başarıyor ve ben kendimden geçip onu izliyorum...

İkinci Gökçe kendini doğduğundan beri yaşlı olduğunu, saçlarının beyaz olduğunu falan sanıyor. Gerçi ben de arada bir saçlarını gri gibi gördüm ama...Hayatındaki herşeyi çocukların ve yaşlıların hayatlarına analog yaparak anlatır hep. Hep çocukları, yaşlıları ve hayvanları izler. Kendi kendine konuşur. Bana arada bir sorular sorar ben bazen cevap veririm bazen vermem, cevap verdiğim zamanlarda da beni dinler mi bilmiyorum. Bazen onu izlemesi zevkli oluyor, kendi kendine konuşan bir çocuk ya da yaşlıyı seyreder gibi. O bu aralar Augsburg'dan anı toplamakla meşgul. Bir gün iyi, bir gün kötü. Bir gün şarkı söylüyor başka bir gün ağzını bile açmıyor...Sanırım onu dışarı çıkarıp gezdirmemi istiyor.

Yedinci Gökçe ortalıklarda çok görünmeyenlerden. Şu sıralar kafasında planlar yapıyor sanki. Işığa çıkmıyor pek gene. Evin karanlık yerlerinde takılıyor (başkalarının odaları olsa da). O da kendi kendine konuşuyor ama onun dediklerini anlamak kolay değil çünkü o aynı zamanda yazıyor da, dolayısıyla ancak hem dinler hem okursam anlayabiliyorum ne demek istediğini. Hep yararlı oluyor bana ama. Bir yerde yakalayıp ele geçirebilir neler düşündüğünü öğrenebilirsem genelde hayatım değişiyor.

Beşinci Gökçe. Hmm beşinci gökçe..Onu pek sevmeyiz. O da bundan alır gücünü zaten. O dışarlarda olduğu zamanlar, ki çok nadiren dışarı çıkar çünkü içerden kontrol daha kolayına geliyor, diğer yedimiz pek olmayız ortalıkta. Neyse ki dışardaki havada ona dokunan birşeyler olduğu için dışarı çıksa da çok fazla duramayıp içime kaçıyor gene. Beşinci Gökçe tahmin edilebildiği üzere tehlikeli olanımız. Herkeste olandan işte. Saatlerce işkence yapabilecek, darbe yapabilecek, her kılığa girebilecek, haksızlık yapabilecek, anasını babasını sikip öldürebilecek olan. Onun ortaya çıkması benim kontrolsüzlüğümü gösterse de o aslında aramızda en kontrollümüz. Kontrolsüz güç güç değildir!Nıhahahahaha

No comments: