Sunday 4 November 2007

1.10.2007

Mozart requiemler.
Yorucu geceden sonra sabah ayılmadan uyanıp Münich’e, hatırlamadığım bir yolculuk yaparak geldim. Hosteli bulmam kolay oldu ama epey yürümem gerekti. Hava günlük güneşlik pırıl pırıldı. Yolda çok güzel bir ağaç gördüm, yapraklarının bir kısmı sarı bir kısmı da toprak rengiydi. Fotoğraf makinemi almadığıma pişman oldum. Kameraya çeksem diye düşündüm, durdum, vazgeçtim yürümeye devam ettim. A&O Hotel Hostel. Şehrin çirkin bir yerinde, sonradan genişlediği bir yer olsa gerek burası Münich’in. Başım çok ağrıyordu, vurdum kafamı uyudum akşam yediye kadar. Sonra kalktım odada üç oğlan. Biri yunanlıymış konuştuk azıcık. Habire ‘oh shit’ ‘fuck’ ‘cool’ filan diyen bi çocuk. Giyindim çıktım önce bahnofa, ordan da şehrin içine girdim. Soğuk bir kent gibi görünüyor. Bahnoftan çıkınca ilk gözüme takılan, yüksek bir binanın tepesinde ağır ağır dönen, bana sanki üç boyutlu bir animasyonun içindeymişim gibi hissettiren, aysberg gibi kocaman ve buz gibi görünen MAN tabelası oldu. Korkunç ama yönümü bulmama yardım etti. Adını şimdi hatırlamadığım iki tarafında dükkanlar olan bir caddeye girdim. Karnım çok açtı ve başım ağrıyordu ama canım Nordseelanddan balık istediği için hiçbir yere girmeyip aç aç dolaştım. Aklıma dün Teoma’nın anlattığı ‘mucize’ hikayesi geldi. ‘ben acıkınca yemek yerim susayınca su içerim ve yorulunca da uyurum. benim mucizem budur’. Gerçekten mucize. Haklı Teoma.
Sonra gire gire mc donaldsa girdim. Her mc donalds gibi çok iç karartıcıydı içersi ve insanlar. Ayrıca ya ketçap ya da mayonez alabiliyorsun, ikisi birden olmuyor.
Ordan çıkıp cadde boyunca yürüdüm bir saat kadar. Bir kilise gördüm içine girdim. Kilisenin mum kokusu ve insandan uzaklığı iyi geldi. Oturdum biraz kaslarımı bırakarak kafamdaki ağrıyla. Tertemiz kocaman bir kilise. Adını unuttum. Işıklandırılmış kocaman azizler heykeline bakarken tanrının sesine kulak verdim. Bana ‘git uyu ve gelecekte olacak felaketleri gör uykunda. o rüyanın içinde sakın ola uyanmayasın yoksa bir daha asla yeryüzüne dönemezsin’ dedi. Deli midir nedir neden böyle birşey söyledi bilmiyorum. Görsem bile yarına hatırlatabileceğimi sanmıyorum. Gene de merak ediyorum…Kiliseden çıkıp evin yolunu tuttum. Caddede üç tane yanyana vitirnde hareket eden tüylü oyuncaklardan bir orman mizanseni kurmuşlardı ve vitrinlerden birinin önünde durunca insan boyundaki kocaman izci ayı, insan gibi hareketlerle, arkada bir fon müziği ve orman sesiyle kısa bir masal anlatıryordu. Onu videoya çektim. O da ürkünçtü.
Trama bindim, tam inmem gereken durağa geldiğimizde telefonum çalınca durağı kaçırıp şehrin bir ucuna kadar gittim, bir yerde inip aksi yöndeki tramı bekledim. Üşüdüm. Bulunduğum yerin yakınında bir mikrobiyoloji ve genetik enstütüsü vardı. Buralar çirkin. Yarın sabah erken kalkıp kendime bir harita edinip gezeceğim. İyi geceler Gökçe. Senle yalnız kalmak da güzelmiş.

No comments: