Monday 31 December 2007

geçmişe mazi 2

onikieylülikibindört



Regl ağrısı çektiği sabahların akşamı hep sakin hissederdi. Ağrı sonrası, ona
ağrı kesici gibi gelirdi. Fırtına sonrasının nemli,uyuşuk sakinliği gibi. Şimdi bahçede toprağın üstünde yan yatıyor çıplak. Islak siyah toprağın üstünde bembeyaz ten...
Yattığı yerde,topraktan minik bitkiler çıkmaya başlıyor yavaşça; toprağın üzerine çıkan her yeşillikten çocuk gülüşleri duyuluyor. Yanağını sol eline yaslamış,
sağ eliyle sarı uzun otları koparıyor. Kopardığı otların her birine beyaz vücudunu gezdiriyor; ince ayak parmaklarından iki göğsünün arasına varan sarı otlar
nefes verip, eriyip göbeğinden toprağa akıyorlar. Islanmış toprağı parmağıyla
hafifçe döndürüp yukarı doğru çekiyor, hep oynadıkları bir oyun, toprak da seviyor.
Tırnak büyüklüğündeki kuşlar çocuk seslerini duyup geliyorlar. Kırmızı dudağı var, kırmızının bir sürü tonu var dudaklarında, derin bir su gibiler. Minik kuşlar onun dudaklarından içeri girip göz pınarlarından dışarı uçuyorlar.
Gülüşen yeşillikler, göbeğine, göğüs uçlarına ve kulağına değmeye başlıyor.
Hafifçe döndürüyor vücudunu diğer tarafa doğru. Güneş, dev çam ağacının arkasında yatmış dinleniyor. Yeşil siyah gözlerini buz mavisi göğe kaldırıyor,
göz kapaklarının yukarı kalkmasıyla kırmızı dudakları aralanıyor. Tam o sırada
gök yüzünde kocaman piyano tuşları görünmeye başlıyor. Ve Eric Satie duyuluyor ardından. Gözlerini müzikten ayırmadan toprağa sırt üstü yatıyor. Dizlerini kırıyor yukarı doğru ve yavaş yavaş bacaklarını açıyor iki yana. Agır akan sıcak kanı
içmeye başlıyor ıslak toprak.
İçinde inciler gülen gözlerini hiç kapatmadan geriniyor. Uzun bembeyaz boynu parlayıveriyor göğe doğru. Çocuk gülüşleri ensesine ve omuzlarına değiyor yumuşakça. Müzik, bulut olup inmeye başlıyor ona doğru. Başını biraz daha itince geriye, iki fırça darbesi dudaklarının arasından sedef rengi yasemin kokusu yükseliyor müziğe doğru. Bulut önce dudaklarına değiyor. Yumuşak göbeği yükselip buluta değiyor. Boynuna bir sicaklık çöküyor. Bulutla birlikte toprağa iniyorlar. Bulut ışımaya başlıyor ve giderek daha hissedilir halde ağırlığını bırakıyor bembeyaz tenin içine. İnce ayak parmaklarını oynatıyor yavaşça. Herşey yavaş.
Kollarını iki yana açıyor, ellerini toprağın içine bırakıyor bileklerine kadar. Parmakları bir süre sonra toprağın altındakı buz gibi akan suya değiyor. Boynundaki sıcaklık yanağını yakarak dışarı çıkıyor. Dudakları gülümsüyor. Bulut, parlak bir ışık artık. Vücudunun üstünde dönüp duruyor ışık yavaş yavaş, düğümleniyor açılıyor düğümlenip açılıyor. Beline dolanıyor. Belinde dönüp kasıklarında birikiyor ışık. Kasıklarının sıkıştığını hissediyor. Başını yana yatırıp kızaran yanağını yeşile yaslıyor. Kasıklarından boynuna doğru bir bulut yuvarlanmaya başlıyor, yüzündeki tüm damarları aydınlatarak geçip göz kapaklarına doluyor ve cıva olarak akıyor gözlerinden, akıntının rüzgarından kirpikleri dalgalanıyor. Cıva yavaşça yanaklarını izleyip dudaklarının yanından içeri akıyor. Tuzlu bir hava gibi. Bacakları geriliyor ve uzuyor. Işık uzanıp onu başının altından tutuyor. Başının altıdan tutan müziği mırıldanmaya başlıyor. Sesi, müziği titretiyor. Ellerini sudan çekip üzerinde parlayan ışığa dokunuyor. Parmak uçları değdiği anda ışık göğe yükseliyor hızla, alabildiğine büyüyor ve onu yorgun bırakıyor. Göğün rengini değiştirip aynı hızla geri iniyor. Parmaklarının arasından, uyuyan göbek deliğinden içine ışıyor,
boynundan ve göğüslerinden döne döne ve bel kemiğinden. Bembeyaz teninden
ışık çıkıyor. İç içeler. Göğüsünü yükseltip yavaş bir nefes veriyor,
kolu yana düşüyor, parmaklarını minik yeşillerin üzerine örtüyor, kulağından
iki hava kabarcığı yükseliyor, uyuyan çocukların nefes sesleri baloncuklara binip uçuyorlar susan göğe doğru. İç içe uyuyorlar, ağzı açılıyor, ışık sönüyor. Saçları
su gibi açılıp yanaklarını ve boynunu örtüyor. Yorgun bacaklarının arasındaki sıcak ıslaklıktan, sararmış sarmaşık çıkmaya başlıyor, kasıklarına dolanıp sıkıyor.
Bel omuruna soğuk bir yağmur damlası düşmüş gibi yükseliyor gövdesi belli belirsiz. Minik kuşlar göz kapaklarına sığınıyorlar. Kırmızı turuncu bulutlar kaplıyor göğü. Yağmur başlıyor. Sarmaşık gevşiyor, teni toprağa bırakıyor kendini, kırmızı dudakları ve uzun parmakları toprağa akıyor yağmurla. Yerin altına gömülürken, esen rüzgarın ona değmesiyle teni mermer oluyor. Tüm bedeni gömülüyor siyah toprağın içine. Yana dönüyor hafifçe, vücudunun kenari çizgi gibi yerin üstünde kalıyor. Beyaz mermer. Yağan yağmur, kan izleri bırakıyor mermerde. Topraktan salyangozlar çıkıp sevişmeye ve dans etmeye başlıyorlar. Islanan güneş uyanıp silkeleniyor, esniyor ve göğe doğru çıkıp kırmızı bulutları Eric Satie'ye doğru itiyor. Yerine geçip kollarını ve ağzını açıyor her zaman yaptığı gibi. Salyangozların toprağın üzerine bıraktıkları dantel ince ince parlıyor. Dantelin aralarına birikmiş kan, kuşların kanat çırpışlarıyla dalgalanıyor. Kuşlar birikintinin içine girip sabah banyolarını almaya başlıyorlar.


(Bu sahneyi okurken kahve, baharat, tarçın, amber, çam, beyaz şarap mantarı, toz şeker ve pudra kokusu;
taş, deniz kulağı, saklanmış uzun saç, şile bezi, ten rengi jartiyer, gümüş çatal bıçak takımı, çamurlu ayak izi ve tek kuş tüyü ile tütsü dumanı tavsiye edilir.)

1 comment:

gdb said...

sanki gördüğü bir düşten çok etkilenmiş bir çocuğun, rüyasını heyecanlı heyecanlı anlatması gibi olmuş bu. hani yazılı metin ama tamamen hareket eden görüntülerin resmini çiziyor. ayrıca anlatımın geliştirilmesi gerekir kanımca; ritmi tekleten tekrarlar var 'hafifçe', yavaşça', 'göğe doğru' ifadeleri fazla tekrarlanıyor örneğin...tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor bence. ve belki de bundan bir çizgi klip yapılabilir..hmm?