Thursday 22 May 2008

bugün tatil perşembe/katil balina

İşte şimdi bu oda tatil köyü gibi koktu nedense.
Bisikletim ve ben oturuyoruz.
Ben mesela eskimiş çayı tuvalete döküp sifonu çekmemeyi seviyorum. Sonra herşeye rağmen Fazıl Say'ı da seviyorum. Aslında onda asıl sevdiğim kafasının içinde, kandisiyle birlikte yetiştirdiği fantastik dünya. Herkesin fantastik dünyası başka başka oluyor. Bazılarınınki derine inemeden diğerlerininkilere benziyor. Bazılarınınki öyle cesurca kararıyor ki girmeye ya da çıkmaya korkuyorsun. Bazılarınınki de soluk yeşiller, griler , gri maviler ve soluk kırmızılar kullanmasına rağmen çocuksuluğunu koruyor; işte Fazıl Say'ınki bana tam da böyle geliyor. Kara toprak albümünde zaten belirgin olarak hissediyorum ama Bach ve Mozart yorumlarında da görüyorum aynı dünyanın çekingen çekingen ışıdığını.
Hava gene dijital gri. Parçalı bulutlu olacağı yazıyordu ama bu bulut tek parça Augsburg'un üzerinde. Güneş olmayınca insan hemen nasıl da intihara meyyel oluveriyor. Bence bitkiden farkımız yok duygusal olarak, onların da güneş görmeyince kafaları karışıyor. Güneş olmadığı her zaman böyle değil tabii; başının üstünde uçuşan sıkkın görünmez sinekleri savuracak kuvvette bir rüzgar olduğu zaman gene intihara meyyel hissetmek gelmez içinden. Yoksa bu ışık çok güzel bir ışık. Güneş gibi arsız değil. Sakin, kararlı, hassas, sağlam, olgun, düşünceli ('düşünmekte olan' anlamında), derin. En komiği de ben burda bu kelimeleri savururken ve savurdukça daha da ağırlaşırken, o derin, olgun, vakur bulutların üç santim yukarsında pırıl pırıl güneşin altında beyaz bulutların birbirlerine sürüne sürüne gülüşüyor olmaları. Avrupa'nın laneti. İnce bir satıh gri bulut her zaman ayırıyor yerle güneşi. Bu komik birşey. Uçakla günlük güneşlik bir yolculuk yaptıktan sonra Münih hava alanına dokunmak üzere alçalmaya başlayınca herşey değişiyor: o güneş üst katta kalıyor, biz alt kata iniyoruz mecburen. Dur kendime bir çay koyayım.

No comments: